15

335 36 2
                                    

Henna

Gitmek için sırtımı dönmek üzereyken bileğimden bir el tutup hızlıca beni kendine doğru çekti. Başımı kaldırıp bir çift tanıdık mavi gözü görünce kollarına daha çok sığındım. Tanrım.. Sonunda Arsel gelmişti.

Varyan'ın yüzü Arsel'i görünce kasıldı ve tiksindiğini belli eden bir ifadeye büründü. "Yeniden karşılaşacağız Henna.." cümlenin devamını duymamıyordum çünkü Arsel tüm vampir gücüyle ordan uzaklaşıyordu. Nefesim kesilmişçesine geniş omuzlarının üzerinde parıldayan soluk yüzüne baktım. Ne vardı gözlerinde. Endişe? Öfke? Özlem? Ayırt edilemeyecek kadar donuktu ifadesi, duvar kadar düzdü.

Epeyce uzaklaştıktan sonra durduk, burası tapınağa giden yol değildi. Başını hafifçe çevirip gözlerimin içine bakınca bakışlarımı kaçırdım, kendimi suçlu hissediyordum. Bir kaç gözyaşı yanaklarımdan süzülürken başımı göğsüne gömdüm. Soğuktu, hep olduğu gibi serin ve bir o kadar da tatlı bir soğuk.

Özür dilerim dedim ağzımın içinde geveleyerek. Sesim ince ve bir o kadarda titrekti. "Şımarıklık ettim." Narin ve yumuşacık ellerini yanaklarıma koyarak okşadı ardından daha çok göğsüne bastırdı. Şu an eriyip bitebilirdim ama aksine yanında daha çok varoluyordum. Varlığımın bir amacı varmış gibi hissettiren bu adama daha sıkı sarıldım. Dakikalar, saatler ve seneler gibi uzun geldi. Kollarındayken zaman duruyor ve herşeyin ayrı bir manası oluyordu.

Oksijenin bile bir tadı oluyordu sanki, gökyüzü daha mavi, yaşamak daha güzeldi onunlayken. Boynuma doğru eğilip küçük bir öpücük kondurdu. Kulaklarıma dolan sesi pürüzsüz ve tatlı bir tondaydı ama açık bir uyarıydı aynı zamanda. "Bir daha benden habersiz dışarı çıkma Henna, bir daha bunu asla yapma. Düşmanlarımız çoğalıyor ve ben.. Zarar görmeni istemiyorum." Ne yani bana kızmayacak mıydı.

Cevap veremesemde başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. Anlamsız davranışlarım bana zarar vermek dışında birşeye yaramıyordu. Ellerimi tutan narin ellerine baktım. Ellerimiz bile birbirine öyle yakışıyordu ki. Derin bir soluk alıp önümde yürümekte olan adama baktım. "Hadi içeri gir." diyen buğulu sesten sonra nihayet Arsel'e bakmayı bırakıp etrafıma bakındım.

Şehir merkezine gelmiştik ve ben bunu yeni farkediyordum. Büyük bir mağazadan içeri girip kıyafetlerle dolu geniş reyonda elbiselerin olduğu tarafa yöneldiğimizde yapmak istediğini anlayıp daha çok utandım. Çocukluktan sıyrılıp yetişkin biri gibi davranmam gerekiyordu artık.

Kollarını önünde birleştirerek yüzüme gülümseyen bir bakış attı. "Hadi bakalım, giyeceğin elbiseni seç Henna ve böylece bu konu kapansın artık."

"Peki." diyebildim elbiselere göz atarken ama bana böyle bakarken benim elbiseleri incelemem bir hayli zordu. Elime aldığım bir kaç elbiseyi Arsel'e gösterdiğimde zoraki bir gülümsemeyle aralandı dudakları. Eğer gözlerinin öfke saçtığını görmesem kesinlikle masum bir tebessüm olduğunu söyleyebilirdim. "Bunların hiçbirini." sesi metalik ve bir o kadar da gürdü.

Genzini temizledikten sonra sesi biraz daha yumuşamış bir tonda "giyebilirsin." dedi. Gerçekten giyebilirsin mi dedi diyerek baktım yüzüne. Onun için neden bu kadar zordu anlayamıyordum.

"Henna, yüzüme kedi gibi bakmayı kes. Al ve çıkalım artık şurdan." boğazını gösterdi elleriyle. "Yoğun insan kokusundan nefes alamıyorum."

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin