Arsel
İki elimi ensemin arkasından birleştirerek başımı geriye doğru atıp biraz rahatlamaya çalıştım. Günlük 8 kez olan beslenme sayımı üçe düşürmek asabi bir ruh hali içine girmeme sebep olsada susuzluğumu kontrol altına alabilmeyi istiyordum. Kütüphanenin tozlu atmosferi her soluk alışımda ciğerlerime doluyordu. Masamda duran henüz dokunmadığım gösterişten uzak ve artık alıştığım özensizlikteki zarfı elime aldım. Birbirinden farklı bir kaç insan kokusu sinmişti üstüne. Zarfın üzerini yırtıp içindeki beyaz üzerine lacivert yazılı davetiyenin katlarını açıp baktım.
Yarın akşam İntinya Binasında verilecek 50. Yıl şölenine aldığım davetiyeyi yine özensizce katlayarak buruştururcasına rafların kenarındaki içi boş çöp sepetine doğru fırlatıp rahat koltuktaki biraz önceki pozisyonumu tekrar aldım. Hayatım kısa bir süre öncesine kadar her günü bir birinin kopyası sıradanlığında aynı monotunlukla geçerdi. Sabahtan akşama kadar kütüphane bir yığın belge okur ve geceleri beni bekleyen sabırsız bakirelerin beni tatmin etmesinin ardından can sıkıcı diğer günleri yaşayıp gitmek. Bu Henna'yı tanıyana kadar böyle geçip gitmişti.
50. Yıl şölenine kaçıncı katılışımdı artık hatırlayamıyordum bile. İnsanlar için uydurulmuş saçma sapan biz burdayız gösterisi, ahh bu gerçekten beni geriyordu. Kapıdan usulca süzülen Henna'nın odayı dolduran nefis kokusundan kısa bir süre sonra minik adımlarla içeriye süzülen kıza baktım. Kadife gibi yumuşak bakışlar ve tüy gibi süzülen incecik zarif bir beden. Üzerine haki yeşili kısacık pileli bir elbise geçirmiş ve küçük ellerini belinin arkasında birleştirmiş bana bakıyordu.
"Üşümüyor musun?" dedim sert sesimi yumuşatmaya çalışarak. Başını hayır anlamında sağa sola sallasada elime aldığım pelerini omuzlarına örterek onu kendime doğru çektim. "Yarın akşam kademaların düzenlediği bir şölene katılmak ister misin?"
Şaşkınlıkla büyümüş gözleriyle bana bakmayı sürdürüyordu. "Ne şöleni bu?" mırıldanarak gelip koltuğun kenarına oturdu. Soğuktan büzüşmüş ayaklarını karnına doğru çekip pelerinin ucuyla açıkta kalan beyaz bacaklarını örttü. Bu haliyle beni oldukça tahrik etsede kendimi tuttum. Miren gibi dengesiz bir melezin neler yapabileceğini ben bile kestiremeyebilirdim.
"Kral, prensler, prenses Vasilia ve diğer üst düzey yönetici kademalar, devlet başkanları, eyalet yöneticileri, komutanlar ve onların yerine gelen elçilerle olan bir tanışma yemeği olarak düşünebilirsin."
Şüpheli bakışları yüzümde geziniyordu. Onu rahatlatmak için genzimi temizleyip yumuşak tonda olmasını umduğum bir sesle cümlemi devam ettirdim."istemezsen gitmemekte serbestsin Henna."
"Sen gidecek misin?"
Yılgın bakışlarımı siyah zeytini andıran gözlerine kilitledim. Bu gerçekten berbat bir soruydu. Cevaplamaya değmeyecek kadar berbat bir soru.
"Ahh Tanrım cidden çok aptalım." Parmağıyla başına vurduktan sonra mahcup bakışlarla tekrar bana baktı. Ağzı mutlulukla yukarı kıvrılmıştı. "Sen gideceksin ve bu durumda bende gitmek istiyorum. Beni götürdüğün için çok teşekkür ederim." yanağıma kondurduğu sulu bir öpücükten sonra hemen geri çekilip tepkimi ölçmek istercesine yüzüme bakmaya devam ediyordu.
"Pekala şimdi gidebilirsin." sesim bir çırpıda ve ifadesizce çıkıp kütüphanede yankılandı. "Biraz çalışmalıyım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTANT PRENS #wattys2017
VampireKapak Tasarımı: nursu_cugalir Dünya, vampirlerin ataları olan Kademalar tarafından yönetilmektedir. Saf kan vampir prensler tahta geçmek için rekabet halindeyken Prens Arsel, zihin algıları tamamen kapalı insan Henna'yı farkeder ve içten içe aşık ol...