Henna
"Hanımım, uyanın. Prensimiz sizi kahvaltı masasında bekliyor."
Gözlerimi duyduğum sesle aralamaya çabalasamda bana itaat etmiyorcasına açılmamakta ısrar ediyordu. Hanımım dedi yine usulca çıkan ses."hanımım mı?" diyerek mırıldandım. Gözlerimden birini açmayı başarınca sesin geldiği yöne doğru baktım. Rensa tatlı bir ifadeyle yatağımın kenarında dikilmiş bana bakıyordu.
"Ahh Rensa." diyerek esneyip iki kolumu kenarlara doğru açtım. "Amma uyumuşum, saat kaç oldu?"
"Sekiz buçuğa geliyor."
O kadarda geç sayılmazdı. Ayaklarımı yere sarkıtıp buz gibi zemine basınca içim titredi. "Hemen hazırlanıyorum gidebilirsin Rensa." diye seslendim aynı usulca tonda. Lavaboda beş dakikalık bir oyalanma sürecinden sonra ıslak yüzümü silip odama döndüğümde Rensa gitmemiş ayakta dikilerek beni bekliyordu. Görevlendirildiğini düşünerek soru sormadım. Üzerimdeki geceliği çıkarıp elinde kendisinin getirdiği elbiseyi üzerime geçirip saçlarımı topladı.
İlk geldiğim zamanlarda bu ilgi garip görünsede gözüme artık alışmıştım. Dolaptan çıkardığım kalınca bir hırkayıda sırtıma geçirip merdivenlere yöneldim. Odamda şömine sayesinde sıcak bir hava hakim olsada tapınağın geri kalanı buz dolabı gibiydi. Sakin adımlarla taş merdivenleri inip bol meşaleli alt kata geçtim. Uzunca koridoruda adımladıktan sonra gösterişli yemek odasının kapısından geçip kahvaltı masasında oturan Arsel ve güzeller güzeli Valisia'yı selamladım başımla.
Tanrım! Arsel böylesine nefes kesici olmayı nasıl başarabiliyordu. Her seferinde, onu her gördüğümde bir öncekinden daha çekici ve ihtişamlı geliyordu gözlerime. Gülümsedi günaydın diyen tatlı sesine eşlik eden bir ifadeyle. Sandalyeyi çekip oturmak üzereyken "buraya otur." dedi emredici ses tonuyla yanındaki sandalyeyi gösterip. "Bundan sonra senin yerin yalnızca benim yanım."
Gözlerimi devirip yanındaki sandalyeye oturdum, masada toplam üç kişiydik zaten nereye oturduğumun ne önemi olabilirdi ki. Masada envai çeşitte reçeller, börekler, çörekler her yeri kaplamıştı. Bir aylık yiyecek stoğunu önüme sermişler gibiydi. Elime çatalımı alacağım sırada, Arsel'in önüme koyduğu servis tabağına baktım. Üzeri tepeleme doluydu. "Bunları bitirmeden masadan kalkmak yok küçük hanım."
Hadi ya der gibi omuz silktim, tüm bunları yiyebilmem mümkün değildi.
"Mızmızlanıp durmada ye." diyerek tıslayıp romantik havadan sıyrıldığında derin bir iç çekip çatık kaşlarımın altından umursamaz bir bakış attım. Centilmen Prens yerini odun bir herife bırakmıştı yine çoktan. Elindeki kadehten büyük bir iştahla kan yudumlarken "Kahvaltıdan sonra seni çok önemli birine takdim edeceğim." dedi. Arsel'in Kral Tunda dışında çok önemli gördüğü birinin varlığına şahit olmamıştım şimdiye kadar. Merak eden gözlerle Valisia'ya baktım ama oda bilmiyorum der gibi omuz silkip gülümsedi ve ardından gözünü kırpıp kadehinden kocaman bir yudum aldı.
Nedense heyecanlanmıştım. Ağzıma lokmalarımı hızlıca atıp çiğnedim. Bir ara nerdeyse boğuluyordum ki Arsel imdadıma yetişip bir bardak su uzattı ama gözlerindeki yılgınlık hissine bakarak gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Valisia eliyle ağzını kapatıp belli belirsiz gülerken bende kendimi tutamayıp güldüm. Arsel'de kendini kasmaya ve gülmemeye çabalasada kendini ele vermiş ve gülümsemişti. Kendini toparladıktan sonra susup ciddi bir ifadeye büründü. "Doydun galiba artık, düş önüme seni küçük iblis."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTANT PRENS #wattys2017
VampireKapak Tasarımı: nursu_cugalir Dünya, vampirlerin ataları olan Kademalar tarafından yönetilmektedir. Saf kan vampir prensler tahta geçmek için rekabet halindeyken Prens Arsel, zihin algıları tamamen kapalı insan Henna'yı farkeder ve içten içe aşık ol...