Henna
Yukarı çıktığımda Valisia'yla konuşmanın iyi geleceğini düşünerek yemek odasına yönelsemde yolda karşılaştığım Rensa'dan odasında olduğunu öğrenmiştim. Odasının önüne ulaştığımda yüzüme en samimi gülümsememi asarak kapısını tıklattım. Gir sesiyle hareketlenip kapıyı araladım ardından Valisia'nın yanındaki yeşil kadife renkteki koltuğa oturup derin bir iç çektim. Odası oldukça sadeydi. Gri renkteki yatağı ve göze batmayan üç tekli koltuk bir elbise dolabı bir masa ve küçük bir kitaplık. Hepsi bir uyum ve muntazam bir görüntü havasına sahipti.
Her zamanki kusursuz gülümsemesiyle aydınlanmıştı yüzü. "Annemle tanıştın mı?" diyerek sordu tatlı bir ses tonuyla. Evet anlamında başımı sallayıp gülümsedim. "Hayatta olsaydı gaddar oğlunun böyle birine dönüşmesine sebep olan kızı eminim çok severdi." dedi hüzünlü bir tonda. Onu gerçekten özlüyor olmalıydı.
"Neden öldü peki?" diye sordum merakıma yenik düşerek. Aslında ölmeyi seçtiğini söylesede Arsel tam olarak nedenini anlatmamıştı. Gözlerini tavanda gezdirip elindeki kitabı sehpasına bıraktı Valisia, cevaplamakta zorlandığını hissetsemde merak ettiğimden herhangi birşey söylemedim.
"Aslında." dedi derin bir iç geçirerek. "Annem çok hassas bir kadındı Henna, bizim aptalların başa geçip neler yaptıklarını bir görsen sen bile inanamazdın sanırım."
Gözleri dolmuştu. Eline sehpadaki kan dolu kadehi alıp koca bir yudum içti. "Ölümsüzlük ilk bakışta müthiş gibi görünsede insan zamanla yıpranıyor Henna. Sürekli olarak birilerinin acı çektiğine şahit olmak, durmadan insanların öldüğünü görmek insanda onarılmaz yaralar açıyor ve ölüme büyük bir arzu duymaya başlıyorsun. Ruhunun her zerresi adeta yalvarıyor sana. Annemde çok fazla savaş ve kan gördü. İlk karar verdiğinde Vizima'ya yani antik çağ kademalarının yaşadığı yeraltı ülkesine gitmeyi düşünsede bunu gerçekleştiremedi çünkü babama çok aşıktı."
Yutkunup gözlerime bakıp gülümsemeye gayret etsede bakışlarına doluşan hüzün kendini çok net belli ediyordu. "Sonra temelli gitmeye karar verdi, çok üzülsekte kararına saygı duymak zorundaydık."
Anladım anlamında başımı salladım. Daha fazlası onu üzecekti. "Birşeyler içmek ister misin? Sıcak bir papatya çayı mesela?" Sesi öylesine büyüleyici hoş bir tondaydı ki gülümseyerek karşılık verdim. Az önceki konuyu kapatmak en mantıklısıydı. Rensa'ya seslendikten sonra kapıda belirmişti güzel hizmetçi ve aynı hızda elindeki papatya çayını bana uzattığında şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordum. Ahh Tanrı aşkına vampir hızı denilen şey baş döndürücü bir manevra ve kıvraklık göstergesi gibiydi. Kendimi onun kadar hızlı hareket ettiğimi gözümde canlandırınca kıkırdamama engel olamadım. Sakarın teki olduğum düşünülürse tam bir bela çekere dönüşürdüm herhalde.
Bunları düşününce Arsel'in benden hiç beslenmediğini anımsayarak bu konuyuda Valisia'ya sormaya karar verdim. Gerçekten garipti. Elimdeki dumanı üstünde tüten çaydan bir yudum alıp boğazımı yumuşattıktan sonra hevesle Valisia'ya baktım. Sesim sevecen ve neşeli bir tonda çıkıyordu. "Valisia." dedim gözlerini bana çevirince kaldığım yerden devam ettirdim cümlemi. "Sence Arsel neden benden beslenmiyor, neden benide dönüştürmüyor?" vampir olmak insan olmaktan daha güçlü ve avantajlı bir konumdu bana göre.
Gülümsemesi yüzüne dahada yayılırken elindeki bardağı aldığı yere bırakıp başını geriye doğru attı. "Cevap basit Henna, çünkü o duygusuz hergele sana değer veriyor. Yüzlerce yıldır ilk kez onu böyle gülümserken, bir insanı sahiplenirken görüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTANT PRENS #wattys2017
VampireKapak Tasarımı: nursu_cugalir Dünya, vampirlerin ataları olan Kademalar tarafından yönetilmektedir. Saf kan vampir prensler tahta geçmek için rekabet halindeyken Prens Arsel, zihin algıları tamamen kapalı insan Henna'yı farkeder ve içten içe aşık ol...