Henna
Saçlarımı yapmakla meşkul Suntra'nın yansımasına baktım aynadan. Nerdeyse bir saattir yanındaki iki vampir görevliyle birlikte benimle ilgileniyorlardı. Koyu ve iri siyah gözleri, soluk ve pürüzsüz teniyle Suntra güzel bir kadındı. Gözlerimiz aynada birbirine değince gülümseyerek saçıma son dokunuşunu yapıp geri çekildi. "İşte şimdi tamam oldu Henna."
Gülümseyerek yüzümü ona dönüp karşımda dikilmekte olan ellerini tuttum. "Sence ben güzel miyim Suntra?" diyerek sordum, dikkatimi en çok çeken şey vampirlerin ortalama bir insandan daha güzel/yakışıklı ve sağlıklı bir görünüme sahip olmasıydı.
"Elbette." dedi Suntra tüm samimiyetiyle. Kendisine destekçi olması için diğer kızlarıda teşvik etti. "Sizcede öyle değil mi kızlar?"
"Ahh. Evet çok güzelsiniz Henna."
"Biçimli küçük bir burun ve sevimli küçük dudaklar, siz gerçekten güzelsiniz."
İşte buna ihtiyacım vardı. Diyerek söylendikten sonra kızları yollayıp odada kendimle başbaşa kaldım. Eteğimi tutup kendi etrafımda bir tut attıktan sonra aynadaki yansımama baktım tekrar. Elbisem üzerimde harika görünüyordu. Her zaman kullandığım çiçek özlü parfümümün başdöndürücü olduğunu farzederek yatağımın üzerine oturdum. İçimde bastıramadığım bir heyecan vardı.
Biraz sonra kapıdan Arsel girdiğinde hayretle gözlerim büyüdü. Tanrım! Muhteşem görünüyordu. Özenle yapılmış siyah saçlar, kusurusuz mavi gözleri ve etrafını çevreleyen siyah hareler, biçimli bir burun, erkeksi bir çene çizgisi, giydiği siyah smokinin içine gizlenmiş heybetli bir beden, parıltılı ve oldukça gösterişli kol düğmeleri ve onunla uyumlu geri kalan herşey. Kalbimin küt küt çarpmasına engel olamıyordum, birazdan göğüs kafesimi parçalayıp dışarı fırlayabilirdi böyle giderse.
"Harika görünüyorsun." diyerek fısıldadı kulağıma, elimden tutup merdivenlere yönelirken. Harika olan ben miydim yoksa o dünya üzerindeki tüm harikalığı parmaklarıyla yakalayıp üzerine mi boca etmişti diye düşünmekten kendimi alamadım.
Bulutlara basarak yürüyor gibi bir hisle dışarı çıktık. Vampir gücünü kullanarak gideceğini düşünmüş olmam benim için koca bir yanılsamaydı, bizi bekleyen siyah ve lüks aracı görünce bunu anladım. Tekrar Arsel'e baktığımda elbette davete üzerinin batma riskiyle gitmeyecek olduğu gerçeği dank etti kafama. Aracın kapılarını açan adam aynı dikkatle biz arkaya kurulduğumuzda kapıları kapatıp şoför koltuğuna geçti. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.
Epeyce ilerleyip ana yoldan saptığımızda saraya gideceğimizi düşünsemde yine yanılmıştım. Gür ağaçlı ormanın yeşilini yara yara ilerleyip ormanın içine, gözlerden uzak bir yere konuşlandırılmış heybetli üç katlı binaya baktım hayretle. Saraya benzesede burası saray değildi. Binanın etrafındaki ağaçlara asılmış sarı ışıklı fenerler ve yola döşenmiş lambalarla etraf oldukça aydınlık ve ferah görünüyordu.
Kapımız açıldığında Arsel tekrar ellerimi tutup merdivenlere yöneldi. Işıklar altında parıldayan beyaz mermer basamaklardan topuklu ayakkabılarımın çıkardığı tıkırtılar eşliğinde kapıya ulaştık. Binanın dışında onlarca araç, etrafınaysa çil yavrusu gibi saçılmış vampirler ve insanlar doluşmuştu.
Oyma pirinç süslemeleri olan büyük metal kapı gürülteyle aralanarak içeri adımızı attığımız an, hemen ilerideki geniş salondan şuh kahkahalar ve ona eşlik eden hafif bir caz müzik kulaklarımızı doldurmaya başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTANT PRENS #wattys2017
VampireKapak Tasarımı: nursu_cugalir Dünya, vampirlerin ataları olan Kademalar tarafından yönetilmektedir. Saf kan vampir prensler tahta geçmek için rekabet halindeyken Prens Arsel, zihin algıları tamamen kapalı insan Henna'yı farkeder ve içten içe aşık ol...