32

233 22 13
                                    

Henna

Günlerce bekledim ancak Arsel gelmedi, bekleme nöbetimin tutuşturduğu ızdırabımın yangını sönmedi. Günleri aylar takip etti ayları yıllar. Birini ne kadar beklerse unuturdu insan. Unutmak zamana mı bağlıydı yani yalnızca. Onu unutmadım. Deli damgası yesemde parmağımdaki yüzük bir zamanlar gördüklerimin gerçek olduğunu fısıldadı bana. Yüreğimdeki kırgınlığım küçücük kalbimden taştı, dünyalara sığmadı. Kendi halinde bir meczup, genç bir deli yada psikopat bir ruh hastası. İnsanların damgalarını umursamıyordum artık. Arsel 21. Yaşımda yoktu, 22 ve 23 tede. Bunu 24 takip etti ardından 25. Umudunu ne zaman tüketirdi insan. Altı yıl. Koskoca altı yıl; söylerken nede kolay dökülüveriyordu insanın ağzından. Ancak öylesine zordu, öylesine acı vericiydi ki yaşamak.

Evden ayrılalı iki yıl olmuştu. Başka şehire taşınmama izin vermesede ailem, en azından kendime ait; yalnızlığıma kimselerin el süremediği karanlığımla yaşayabileceğim bir çatı katına sığınmıştım. Sessizlik bana iyi geliyordu. Karanlık acılarıma sürdüğüm en etkili merhem olmuştu. Ne kadar daha kaçarak yaşayabilirdim bilmiyorum ama sonuna kadar, Arsel gelip beni bulana kadar bu şekilde olacaktı.

Artık beslenmediğim için vampir duyularımdan eser kalmamıştı. Gözlerimin kontrolünüyse bırakalı ne kadar oldu sayamadım. Nefes alan bir cesetten geriye birşey kalmamıştı bana dair. Korkular, hayaller, istekler yerini koca bir kırılmışlığa ve küskünlüğe bırakalı çok zaman olmuştu.

Başımı yatağımdan uzatıp usul usul yağan karı izledim. Elimdeki kitabı hışımla bir köşeye fırlatırken elim ayağım yine titreyerek birbirine girmişti. İnsanlar kitaplarda bile neden yarım kalışları anlatırdı ki gerçek hayat yeterince acı değil miydi zaten neden kitaplarda acı verirdi insana? Sakinleşmeye çalışıp derin derin soludum. Hayır bizim hikayemiz yarım kalmayacaktı, Arsel güçlüydü yıkılmazdı o, yıkılmamalıydı.

Geçen altı yılın bende bıraktığı izler ve yaralar çok olsada boynumda Alec ve Arten'den kalma keskin bıçak izi kaldı, Noren'den geriye panik atak krizleri ve hayatımdan geriye koskoca bir enkaz. Yaşamamı sağlayan Arsel'e dair inancımdı. O yüzden bizim hikayemiz böyle bitmeyecekti.

Tekrar ayağa kalkıp fırlattığım kitabı elime alıp göğsüme bastırdım. 20. Yüzyılda savaş zamanlarında gönüllü olarak çalışan bir doktor ve askerin imkansız aşklarını yarım kalışlarını anlatan bir kitaptı. Gözyaşlarım bastıralamayacak seviyeye ulaşıp hıçkırıklardan nefes alamadığımı anlayınca titreyen ellerimle masamda duran hap kutuma uzanıp bir tanesini ağzıma attım. Sakinleşmem yirmi dakikayı bulsada sonunda bedenim kontrolüm altına girince her zaman yaptığım gibi küçük penceremin önüne oturup öylece gece karanlığının çöküşünü, insanların sokaklardan birbir çekilişini izledim.

Bu kalabalıklara ait olmamak garipti. Yalnızca geceleri dışarı çıkabiliyordum, insanlar artık görmek istediğim şeyler listesinde yer almadığından tahammül edemiyordum sanırım varlıklarına. Gecenin iyice bastırıp, insanların ortalıklarda görünmediğine emin olduktan sonra üzerime kalın bir kaban geçirip botlarımı ayağıma geçirdim. Dışarı çıktığımda soğuk havanın etkisiyle titresemde kollarımla bedenimi sıkı sıkı sarıp derin derin soludum.

Sokaklar artık bir bana birde sokak hayvanlarına aitti. Yolda gördüğüm evsizleri saymazsak bu büyük bir hükümranlıktı benim için. Yürüyebileceğim kadar yürüyüp şehrin karla kaplanmış yollarında derin ayak izleri bıraktım. Ağzımdan çıkan buharlar yoldaşım, lacivert bir renge bulanmış karanlık bulutların hüküm sürdüğü gök sırdaşım oluyordu. Sessiz cümlelerim, isyanlarım, aldanmışlıklarım bunların hepsinin şahidiydi gök.

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin