9

468 63 7
                                    

Arsel

"Daha uyanmadı mı!" gür sesim taş koridorda yankılanıyordu. Suntra karşımda titreyerek gözlerini yere dikti. "Hayır efendim henüz uyanmadı." öfkeyle başımı sallayıp iri adımlarla kütüphaneye doğru yöneldiğimde Valisia'nın sesi doldurdu kulağımı. "Arsel, biraz sakin olsan iyi olur. Saatlerdir etrafındaki insanları hırpalıyorsun, olanlar onların suçu değildi."

Söylediği doğru olsa bile geceden beri öfkemi bastırmayı başaramıyordum. Ben yetişmeseydim neler olurdu düşünmek bile istemiyordum. Gece Henna peşimden ormana kadar gelmişti ve Miren artık onun varlığından haberdardı. "Eninde sonunda bu olacaktı zaten." dedi Valisia sesini kontrol etmeye çalışarak. "Artık Henna'yı yalnız bırakmamalıyız."

Henna'nın Miren karşısında hiç şansı yoktu. Gerçekleşecek bir başka karşılaşmada onu indirmesinin saniyelerle hesaplanabileceğini biliyordum. Valisia'yla beraber kütüpheneye geldiğimde Rensa'ya seslendim. "Artık bakirelerin beni beklememelerini söyle, bir süre insanlardan beslenmeyeceğim. Bana biraz kan getir!" 

Kaşla göz arasında getirdiği tepsideki kadehi masama bırakan Rensa aynı hızla kaybolurken Valisia'nın elleri ellerimi tuttu şefkatle. "Ona biraz zaman tanı Arsel, belki bir süre eve gitmesine izin ver. Gece gerçekten kötü görünüyordu. Çok korkmuş olmalı."

İçimden geçen masayı yumruklama hissini gerilere atarak boğazımı temizledim. "Olmaz, yanımdan ayrılmasına izin veremem. Bu çok riskli."

"Yanında Aeron'u gönderirsin, onu koruyacaktır."

Haklı olduğunu biliyordum. Kahretsin haklıydı ve Henna'yı burdan gönderme düşüncesi bile katlanılmaz geliyordu gözüme. Yanında Aeron yerine kendim gitsem çok daha iyi olurdu ama bir prense çocuk bakılıcığının pek uygun olmadığını biliyordum. Bir otoritem vardı ve kesinlikle bu bana tersti. "Suntra" dedim fısıltılı bir sesle. "Onuda yanında göndermeliyim." bunu Valisia'dan çok kendime söylemiştim.

Kapıyı tıklatan Suntra yüzüme bakma cesareti olmadığından yine başını yere eğmişti. "Efendim Henna uyandı."

Gidip onu fırçalamak o kahve saçlarını karıştırmak veya köşeye sıkıştırıp mahcubiyetle yüzünün kızarışını izlemek gibi duygular geçsede içimden doğru olan bu değildi. "Henna'yı eve gitmek için hazırlayın Suntra. Ve sende onunla gidiyorsun"

Ardından Aeron'a seslendim. Bir saniye sonra kapıda belirmişti. "Bir süre Henna'yla birlikte kalacaksın Aeron. Hazırlan." ellerimle şakaklarımı ovuşturduğumda Valisia'nın dudakları tebessümle aralanmıştı.

....

"Demek onu eve gönderdin Arsel!" tehditkar bakan gözlerine sinsi gülümsemesi eşlik ediyordu Miren'in. "Ahh tatlı küçük Henna, kokusunu burdan bile hissedebiliyorum."

"Ona zarar vermeni gerektirecek bir durum yok." sesimin öfkeli çıkmaması için kendimi sıkıyordum. "Daha öncede yüzlerce kadınla birlikte oldum, üstelik Henna'ya dokunmadım bile. Kıskanman fazlasıyla anlamsız."

Cilveyle kıvrılan elleri boynumda dolanıyordu Miren'in. "Canımı sıkanda bu ya, ona değer veriyorsun ve ben bundan hiç hoşlanmadım Arsel. Sen yalnızca benimsin."

Şehvetle aralanan dudaklarından beni istediğini hissedebiliyordum. Zihninde dönüp duran düşünceleri her erkeği kuşkusuz yatağa sürüklerdi. "Kes artık Miren." dedim fısıltıyla kulağına. Nefretle kasılan yüzüne kibirli bir gülümseme yayıldı. Aidiyetlik ve sahip olma duygusu Miren'in tek zaafıydı ve beni kaybetme düşüncesinin özelliklede bir insana kaptırma gibi bir hissin onu çıldırttığını biliyordum.

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin