12

389 41 4
                                    

Henna

Bir süre asık suratla ve iri adımlarla önümde ilerlesede aldırmayıp biraz daha sıklaştırıp adımlarımı koluna girdim. Tanrım, bu adam cidden çok uzundu. Tepede kalan omzunun üzerinden ters bir bakış attı yüzüme ama yine o parlak gözlerini gizleyememişti.

"Biraz iyilik yapsana Arsel." Dedim mırıldanarak. "Neler yapacağını görmek istiyorum." koluna dahada çok sırnaşıp başımı yasladım. Soğuk teni yanağımı okşuyordu.

Yılgın bir bakış atıp homurdandı, yürümesine ara vermeden. "İnsanlar iyiliği haketmeyecek kadar nankördür Henna. Hem sen bilmezsin bazen iyilik sandığın şey kötülük olabilir."

"Hah." diyerek devirdiğim bakışlarımı kaldırımda yürüyen insanlara kilitledim. "Bu gerçekten haince bir düşünce, her insan merhameti hakeder. Bir şans versen ölürsün sanki."

Birden durup yüzünü bana doğru dönüp gözlerime doğru eğildi. Dizlerini önümde hafifçe bükmüş ve yüzünü yüzüme olabildiğince yaklaştırmıştı. Omuz hizalarımız aynı olduğunda mavi gözleri griye çalar olmuştu. Yüzündeki belli belirsiz gülümsemeye bakarak bende gülümsedim. "Sen reddedilemeyecek kadar sevimlisin." yine elleriyle saçlarımı karıştırma işine koyulmuştu. Sert bir bakış atarak kaşlarımı çattım. "Sana kaç defa söylemem gerek ben çocuk değilim kes şunu!"

Umursamayan edayla gülümsemesi tüm çehresini aydınlatıyordu. Kaşlarını kaldırarak gür bir sesle söylendi. "Tam olarak öylesin Henna, sen minicik bir kız çocuğusun."

"Söyleneyene bak." dedim çatık kaşlarımın altından yılgın bakışlarla gözlerini süzerken. "Aramızda en fazla üç yaş vardır yada belki beş. Bu seni büyük yapmaz tamam mı."

Kulaklarıma doğru eğildiğinde serin nefesi boynuma çarpar olmuştu. "Belkide tahmin edemeyeceğin kadar çok seneler yaşamışımdır ne dersin. Belkide bir kaç bin yıl."

Gözlerimi pürüzsüz yüzünden çekip beceriksizce kaçırıp yere kilitledim. "Ne yani o kadar yaşlı mısın?. Ama sen yaşlı olamayacak kadar genç ve sağlıklı görünüyorsun."

"Hiç bir şey göründüğü gibi değildir Henna. Beni üstünkörü tanıyarak hakkımda sahip olduğun bilgiler sanrılardan öteye geçemez."

"Öyleyse." dedim gözlerimi yerden kaldırıp gözlerine dikerek. -ki aramızda bir kaç santim ara vardı- "öyleyse seni tanımak için çok zamanım olacak. Çünkü... Ben yanından hiç ayrılmayacağım." ellerini ceplerine koyup yola devam ederken umarsızca bak sen diyerek söylendi "sanki gitsen ben izin vereceğim Henna. Bundan sonra sen bana aitsin... Farzet ki ben kralım sende soytarımsın. Bilirsin soytarısız kral olmaz."

Alnımı kırıştırıp gözlerimi kıstım. Sonbaharın hafif esintisi siyah saçlarımı uçuşturuyor ara sıra yüzüme yapıştırıyordu. Tek hamlede yüzümdeki saçlardan kurtulup Arsel'in önüne geçip elimle göğsüne dokunup onu durdum. Haince bir gülümseme yayılmıştı yüzüme. "Ne sen Kralsın Arsel, nede ben senin soytarınım."

Göğsündeki tehditkar ellerimi tutup avuçlarına alıp sıktı. "Öyleyse sıfatlar değişebilir ama sonuç değişmez sevimli Henna." ardından ara sıra yaptığı gibi burnuma bir öpücük kondurup kollarını belime sardı. Sert kişiliğinin altında yumuşacık bir kalbi vardı onun ve benim ara sıra ona ulaşmama izin veriyordu. Gerçekten ona minnettardım. Yüreğimde hissettiğim karıncalanma hissi sadece ona aitti. Mavinin her tonuna çalan parlak gözleri yalnızca beni görüyordu yada öyle olması için gerçekten dua ediyordum.

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin