VEDA

86 14 9
                                    

Bence çok duygusal bir bölüm oldu. Medya koymuyorum. Bölümün kendisi yeter...

VERA SOYLU
Kaçırıldığınız yerde en fazla ne kadar uyuyabilirdiniz ki? Bende tam olarak öyle yaptım ve uyuyamadım. Rutubetli pis soğuk bir yerdi zaten. Gerçi kral dairesi de beklemiyordum. Amacım sadece kendimi dinlemek ve dinlenmekti. Bu yüzden gözlerimi kapatmıştım. Ama Aras uyuduğumu zannetmiş olmalı ki beni bu kadar rahat izleyebiliyordu. Yaralı bacağını uzatmış  duvara yaslanmıştı . Dik olarak üzerine dayandığı bacağının ellerini çenesine koymuş beni izliyordu. Bu durumdan rahatsız mıydım? Fazlasıyla. Çünkü kademe kademe ısınan ve kırmızılığını artıran yüzüm uyumadığımî ele verecekti. Bu yüzden göz kapaklarımın kırpıştırarak açtım. Beni farkeden Aras diğer tarafa döndü. Hadi ama!

"Yemek yemen lazım "
"Istemiyorum"
"Güçten düşersin"
"Beni düşünme!  Asıl ben. Özür dilerim. "
"Dilemekten vazgeç . Senin suçun değil. Ben artık kendimi suçlamıyorum."
"Keşke o gece erken gelseydim de beni aramak için bahçeye çıkmasaydın!"
"Pars'ı dövdüğün için pişman değilsin yani?"
"Hayır! Onu öldüreceğim içinde pişman olmayacağım "
"Sen... ciddisin"
"Evet."
Gözlerinde gördüğüm ateşin başka izahatı olamazdı zaten.

"Hiç adam öldürdün mu daha önce ?"
"Hayır ama vurdum. Pars ilk olacak işte "
"Adam öldürmek büyük günahtır. Bizim dinimizde allahın verdiği canı sadece allah alır. "
"Çok fazla günahım var zaten. Ayrıca nefsi müdafaa sayılır belki"
"Ne kadar günahın olabilir ki? Sadece 17 yaşındasın. Ickin yok kumarın yok. Ne yapmış olabilirsin?"
"Çevresinde olan kötülükleri pisliklerli hiyanetleri görüp de müdahale etmeyen, susan insanda dilsiz şeytandır demiş peygamber. Ben bundan günahkarım işte. "
Sustum. Neler yaşadığını bilmediğim için teselli edemedim.
"Allah tövbe edip af dileyenleri sever"

Bu sefer de o sustu. Yüreğinde bir mahkeme kurmuştu sanırım. Kendini yargılıyordu.
Sessizlik hakimdi ki çok geçmeden kapı açıldı ve pars girdi.
"Ellerinizi nasıl açtınız lan?"
"Ulan ne gerizekalı adamsın oğlum.  Bacağıma sapladığın bıçağı alsaydın bari giderken "
"Neyse hava almış oldunuz. Hadi kalkın gidiyoruz. "
"Nereye götürüyorsun bizi?"
"Kenarından her dakika araba geçen bir ormana. Size bir fırsat vereceğim  . Değerlendirebilir misiniz bakalım. Bağlayın  ikisininde ellerini"

Arkasında duran maskeli iki adam ellerimizi bağladı ve bizi sürüklemeye başladılar. Nihayet bir süre o mahzende kaldıktan sonra güneşi ve gökyüzünü görünce ne kadar mutlu oldum anlatamam"
"Bu kadar mı? 4 kişi misiniz lan sadece?"
"Ne var Aras? Beğenemedin mi?"
"Aksine bayıldımmmm"
"Dokunma bana ! Yürürüm ben"
"Kızma vera. Yardım etmeye çalışıyorum. "
"Etme pars! Senin yardımına ihtiyacım yok "

Nerede olduğunumuzu hala bilmiyorduk. Tek umudum hala istanbul sınırları içerisinde olmamızdı. Güneş batıyordu yavaş yavaş. 1 gündür buradaydık sanırım. Herkes ne kadar merak etmiştir. Allahım yardım et !
Bizi arabaya bindirdiklerinde gözlerimizi bağladılar.

"Aras!"
"Buradayım vera "
Iyi misin? Ağrın var mı? "
"Çok az ağrım var. Endişelenme! Tampon ise yaradı. Daha iyiyim."
"Fîsır fısır konuşmayin lan kendi aranızda! "
"Sana bizi dünyanın en gerizekalı adamının kaçırdıgını söylemiştim. "
"Nereden esti şimdi? "
"Aptal herif bıçağı yine almadı . Ve bıçak suan cebimde. "
"Şaka yapmıyorsun değil mi?"
"Gayet ciddiyim.
Adamlar bizi tekrar uyarmak ile kalmadı bu sefer seslerden anladigim kadariyla Aras'a vurdular.

"Ulan sizin elinizin ayarını..."
"Aras! Lütfen "
"Sırf sen dedin diye içimden sövüyorum."

Yaklaşık 25 dakika kadar yol aldık. Sonra araba durdu ve gözlerimizi açtılar. Pars'ın dediği gibi burası bir ormandı. Hava henüz aydınlıktı. Bizi yanyana olan iki ağacın önüne ittikten sonra pars eliyle bir noktayı göstererek konuşmaya başladı. Idam mahkumu gibiydik. Ellerimiz bağlı diz üstü çökmüş ve çaresiz. Sabret vera. Çaresizlerin çaresi allahtır. Rabbin var sabret!
Bu işin sonu ne olacaktı bilmiyordum. Tek duam Aras'ın iyi olmasıydı. Her şeye rağmen.

Sen FarkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin