İlk Karşılaşma

1.1K 36 11
                                    

Ben Gece, 24 yaşında bir servis hemşiresiyim. Hayatım evim ve hastane arasında mekik dokumakla geçmekte. İstanbul'da bir özel hastanede çalışıyorum. Malesef atanamadım. Şu anda da sınavlara hazırlanıyorum. Tabi zor oluyor hem çalışıp hem sınava hazırlanmak ama hayatın gerçekleri daha doğrusu Türkiye'nin. Bir de arkadaşım var Aslı. Bu hayattaki tek dayanağım, en güvendiğim kişi. Ailemi soracak olursanız onları iki sene önce trafik kazasında kaybettim. Onların ölümüyle ben de ölmüştüm tek bir farkla ben yaşayan ölüydüm onlarsa bu dünyada olmayan. Kaç kez intihar girişiminde bulunduğumu  bile hatırlamıyorum. Her seferinde beni Aslı kurtarmış son anda yetişip tekrar hayata tutunmamı sağlamıştı. O gün saatlerce ağlamış, yalvarmış, dil dökmüştü bana. Zorla verdirdiği sözle hayata tutunmuş tedavi olmayı, hastaneye yatmayı kabul etmiştim. Verilen sözler tutulmalıydı kimse tutmasa da ben tutmalıydım. Çünkü ailem bana verdiği sözü tutmamış, bu hayatta beni yapayalnız bırakmıştı. Bir senelik tedavinin ardından sonunda kendimi toparlayabilmiştim. Sonrasında yarım bıraktığım okulumu bitirmiş, okulu bitirdikten sonra da Aslı'nın babasının hastanesinde işe başlamıştım. Bu seneyle iki senedir de çalışıyorum. Aslı'nın tabiriyle hastanede herkes beni asık surat olarak bilir. Çünkü yüzüm hiç gülmez,  o günden beridir bir kez olsun gülmedim gülemezdim de.  Hayat işte bazen size cenneti sunar bazen de cehennemi yaşatır. Ha unutmadan söyleyeyim öyle romanlardaki kadar güzel bir kız da değilim. 1.65 boyunda 52  kiloluk esmer bir kızım. İşte benim hayatım bundan ibaret. Sakin hayatım o günden sonra değişti. Onu gördükten sonra hiçbirşey eskisi gibi olmadı. O gün neler mi oldu:

   Her sabahki alarmın sesiyle uyandım. Saat 6:00, kahvaltısız ve çaysız ben ben olmam bu yüzden her sabah erken kalkıp çayımı hazırlar, kahvaltımı yapar öyle giderim hastaneye. Güzel bir kahvaltının ardından sırt çantamı hazırlayıp hastanenin yolunu tuttum. Yol masrafından kısmak adına hastanenin yakınında bir evi tercih etmiştim bu yüzden yürüyerek en fazla 20 dakikada orada oluyordum. Ne kadar bazılarına zor gelse de ben seviyordum yürümeyi. Yürürken müzik dinliyor, bir süre kendi içime kapanıyordum. O sabah da aynısını yaptım tam kulaklığı takacakken telefonum çaldı. Arayan tabi ki Aslı'ydı.

"Gece'cim bil bakalım ben nerdeyim"

"Nerdesin Aslı'cım"

"Babamın yanında. Gelmişken seni de göreyim dedim, hadi hızlı gel de kafeteryada biraz oturalım"

"Tamam bugün şanslısın erken çıktım evden. Bir yarım saat falan oturabiliriz."

"Ay süper. Hadi kapattım  sana çay alıyorum okey"

"Tamam hadi görüşürüz."

Telefonu cebime sıkıştırıp hızımı arttırdım. Ne kadar hızlı yürüsem de hastaneye gelmem on dakikayı buldu. Hemen kafeteryaya doğru ilerleyip Aslı'ya bakındım. Etrafıma bakarken onu gördüm çoktan oturmuş heyecanla bana el sallıyordu.  Tam ona doğru yönelecekken bir anda kaya kadar sert bir cisme çarptım. Omzun feci derecede acırken kafamı kaldırmamla bir çift sinirli siyah gözle karşılaşmam bir oldu.

"Afedersiniz görmedim sizi kusura bakmayın."

Ben şaşkınca ona bakarken karşımdaki adam tek kaşını kaldırıp benden birşey bekliyormuşçasına yüzüme baktı. Bir tepki alamayınca dudakları alayla kıvrılmış kaşları ise tekrar çatık haline geri dönmüştü. Bileğimden tutulup ona doğru çekilmemle şaşkınlığım daha da artarken ağzımdan istemsizce korkuyla karışık bir inleme firar etti.

"Sonunda buldum seni küçük cadı"

O kadar yakınımdayki ki nefesi dudaklarıma çarpıyor, koyulmuş gözlerindeki öfke içimi delip geçiyordu. Ağzımdan tek bir kelime çıkmazken hipnoz olmuşçasına gözlerine baktım. Bana neden kızgındı ya da beni nerden tanıyordu, kafamda envai çeşit soru dolanırken siyahlarına baktıkça kendimi kaybediyor aklım gittikçe bulanıklaşıyordu. Daha önce hiç bu kadar güzel siyah göz görmemiştim. Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi yavaşça dışarıya vermemle bakışları dudaklarıma yöneldi. Baktıkça dudaklarım kuruyor, içime tarifi imkansız bir korku hakim oluyordu. Kuruyan dudaklarımın yanmaya da başlamasıyla hafifçe yutkundum. Aslı'nın çığlığıyla kendime gelirken uyuşan beynim sonunda çalışmaya başlamış bileğimi elinden kurtarıp ondan uzaklaşmayı başarmıştım.

" Kenan Beyyyy... sizin burada ne işiniz var"

Bir süre aramızdaki inatçı bakışma  devam etmiş hızlanan kalbimi hissetmemle bakışlarımı ondan kaçırmış ilk pes eden taraf ben olmuştum. Benden ayırdığı bakışlarını Aslı'ya yönlendirip alay edercesine güldü.

"İşe bak şanslı günümdeyim ki bozacının şahidi şıracı da burada."

Öfkeli bir çift göz tekrar beni bulurken yüzündeki gülümseme solmuş yerini tehditkar bir ifadeye bırakmıştı. İşaret parmağını bana doğru sallarken dişlerini sıkarak konuşmaya başladı.

"Bana bak, bana olan borcunu ödeyeceksin yoksa acımam seni mahkemeye veririm küçük hanım"

Borç mu? Ona borcum mu vardı ki. Daha önce hiç görmemiştim onu. Yani görsem hatırlardım hatırlanılmayacak gibi değildi ki. Zihnimi zorlayıp kafamda ne var ne yok yoklamaya başladım. Ne kadar kendimi zorladıysam da olmadı. Ona dair hiçbir şey yoktu zihnimde. Sonunda pes edip benden bir cevap bekleyen adama baktım.

"Şey... ben sizi daha önce hiç görmedim nasıl borcum olabilir size. Tanımıyorum bile."

Adam sıkıntıyla ellerini saçlarının arasından geçirip hafifçe gözlerini kapattı. Acaba dolandırıcı mıydı? İyi de dolandırıcılar böyle kaliteli takım elbiseler giymezdi ki. Yok yok belki dolandırdığı paralarla almıştı değil mi. Olabilirdi yani. Zavallı insanları kimbilir ne kadar zor durumda bırakmıştı. Pis hırsız. Düşüncelerim sinirlenmeme neden olurken başımı dikleştirip kavgaya hazırlanan çaçeron mahalle kadınları gibi ellerimi belime yerleştirdim. Korkmadan karşısına geçip tam gözlerinin içine baktım.

"Bana bak sen dolandırıcısın değil mi?  Seni pis hırsız inanacağımı mı sandım. O kandırdığın zavallı insanlar gibi benim de mi paramı alacaktın. Ama dur sen o bahsettiğin mahkeme var ya asıl ben seni dava edeceğim o mahkemeye."

Aslı, hemen belimdeki ellerime atılıp beni onun karşısından almış, bir yandan adama gülümserken bir yandan da uyarıcı bakışlarını bana gönderip bıyık altından susmamı işaret etmişti. Adamsa önce bu çıkışım kaşısında şaşırmış sonrasında hiç beklediğim bir şekilde gülümseyerek sakince ellerini cebine yerleştirmişti.

"Yeni taktiğiniz de bu mu tanımıyormuş numarası yapıp beni suçlamak. Ama bu olmayacak güzelim. Ya o parayı bana güzellikle ödersin ya da ben zorla almasını bilirim."

"Seni var ya..."

Aslı elleriyle ağzımı kapatınca cümlelerim yarıda kesilmiş sözcükler ağzımda anlamsız seslere dönüşmüştü.

"Gece, sakin ol ben sana herşeyi anlatıcam. Kenan Bey sizden özür dileriz. Hepsi benim suçum Gece içince sabaha hiçbir şey hatırlamaz ona olayı anlatmadım. Tekrar özür dileriz. Ben şimdi olayı Gece'ye anlatayım sonrasında aramızda hallederiz. Borcunuzu da öderiz."

Olay, içmek... lanet olsun bir haltlar karıştırmıştım ben hem de baya pahalı haltlar. Düşüncelerimde boğulurken Aslı çoktan beni çekiştirmeye başlamış kefeteryanın girişine doğru sürüklemişti. Hiçbir şey hatırlayamazken üzgünce ona bakıp özür dilercesine olayı anlatmasını istedim.

"Aslı, bana herşeyi anlat hiçbirşeyi atlamadan tamam mı?"

"Tamam şimdi beni iyi dinle."

KALBİMDEKİ ACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin