Gelinim

679 25 12
                                    

Belkıs hanım masaya geçip oturdu ve kınayan gözlerle oğlunu izlemeye başladı.
"Kenan, bu yaptığın nedir oğlum. Kıza belli etmemeye çalıştım ama bu durumu hiç onaylamıyorum bilesin."
Kurnaz kadın aklındaki cin fikirle oğlunu sınamaya çalıştı. Kızı ilk görüşte sevmişti. Masum, utangaç, güzelce bir kızdı. Oğlununsa ona karşı boş olmadığı gün gibi ortadaydı. İçinden sevinç naraları atıyor oğlunu o sarı çıyandan kurtaran kızı sarıp sarmalamak istiyordu. Ahhh neler çekmişti, oğlu bir yandan kocası bir yandan dertleriyle tüketmişlerdi onu. Sanki kadın olan kendisi değilmiş gibi her gün Ali beyin serzenişlerini çekmiş, "senin oğlun adam olmaz " sözünden bıkkınlık gelmişti. Sanki tek başına yapmıştı çocuğu. Senin oğlunmuşmuş!!! Ne zaman gazetede güzel bir haberi çıksa onun oğlu, o sarı çıyanın adını duysa senin oğlun oluyordu. Gözlerini abartılı bir şekilde kısıp, ellerini isyanla dizlerine vurmaya başladı.
"Tek gecelik kadınlarla bu nedir canım. İffet kalmamış sizde. Hemen o kızı gönder evden. Eğer böyle yaşamaya devam edersen analık hakkımı sana helal etmem bilesin oğlum."
Annesinin sözleriyle iyice sıkıntıya giren Kenan, başka çaresi kalmadığını anladı. Zira bal gözlüsünü içine sıkıştığı bu durumdan ancak böyle kurtarabilirdi.
"Anne bahsettiğin kız benim..."
Cümlesinin devamını getiremedi ve düşünceli bir şekilde oturduğu yerden kalktı.
"Eeee neyinmiş o kız senin, ay tansiyonum düştü inşallah düşündüğüm şeyi söylemezsin. Yok anacım gençlerin mezhebi genişlemiş. Baban duymasın sakın oğlum sakın, yok yok kimse duymasın. Amanın ya gazetelere de yakalandıysan. Baban görürse kalbine iner valla. "
Yaşlı kadın ellerini boynuna götürüp gömleğinin birkaç düğmesini açtı ve fenalık geçiriyormuşçasına hem sallandı hem de gömleğininin yakalarını çekiştirdi.
"Ay güzel Allahım ben nerelere gideyim. Yarın çıkar haber, Kenan Arslanlı evine kadın attı diye."
Annesinin durumunun gittikçe kötüleştiğini gören Kenan, panikle yaşlı kadının ellerine atılıp söyleyeceği sözle kendi sonunu hazırladığını bilerek balıklama daldı
"Lanet olası kız benim nişanlım anneee!! Sakin ol tamam mı"
Nişanlı sözünü duymasıyla Belkıs hanım yalandan kendini parçalama senaryosuna son verip umutla oğlunun gözlerine baktı. Elleriyle yüzünü kavrayıp
"Kenan, oğlum doğru duydum değil mi nişanlım dedin. Ha oğlum"
Annesinin ahtapot gibi sardığı yüzünü ellerinin arasından kurtarıp ayağa kalkan Kenan, gözleri umutla parlayan kadına baktı.
"Doğru duydun anne. Gece, benim nişanlım. Evleneceğim kadın, hani çok istediğin gelin var ya her gün arayıp hatırlattığın işte o."
Yaşlı kadın sevinçle oturduğu yerden kalkıp göbek atarak oynamaya başladı.
"Oh oh benim de gelinim oldu sonunda. Ey güzel Allahım sonunda duydun yakarışlarımı."
Kenan, şaşkınlıkla annesine bakıp yüzünde oluşan tebessüme engel olamadı. Annesi ne zaman arasa evlenmesini söylüyor ve aralıksız serzenişlerde bulunuyordu. "Oğlum herkesin oğlu evlendi, torun torba sahibi oldu bir sen kaldın mahallede. Ne zaman evlenecek bana gelin getireceksin" sözünü ise her konuşma sonunda hatırlatmayı unutmuyordu.
"Bu kadar sevineceğini bilsem daha önceden söylerdim nişanlandığımı"
Oynamasını yarıda kesen kadın hemen telefona sarılıp kocasını aradı.
"Hah, Ali bey niye geç açıyorsun telefonunu. Tamam tamam sonra saydırırsın oğluna zaten geldim ben yanındayım. Şimdi aç kulağını beni iyi dinle. Bizim hergele var ya nişanlanmış."
Kocasının kükreme sesiyle, telefonu hızla kulağından uzaklaştırdı. Adamda öyle bir gırtlak vardı ki mazallah kulak zarını patlatacaktı.
"Tamam dur söylenmeyi. Senin de aklın iyice gitmiş bey. Evli barklı kadınla nasıl nişanlansın. O sarı çıyan oğlumun geçmişinde kaldı artık. Ne hali varsa görsün. Bu başka, ay öyle güzel ki gelinim. Bir içim su valla. "
Bir süre yaşlı adamın konuşmasını dinleyen kadın sıkıntıyla dudaklarını büktü.
"Sen de mi geleceksin. Nasıl gelmeyi düşünüyorsun. Kalbin tutar uçakta mazallah. Otobüs de bilmem kaç saat sürer boş ver ben getiririm oğlunla gelinini sana. Aman canım söylerim bir hafta sonra uçağa atlar geliriz."
Kenan, annesine olumsuz işaretler yapıp ne kadar kaş çattıysa kadın onu sallamamış babasıyla çoktan gidiş tarihini bile konuşmuştu.
"Tamam tamam 5'ine alırız. Bir hafta beklemeyiz. Göbeğin çatlar değil mi beklesen biraz. Çocukların işi varsa bu kadar kısa sürede nasıl halletsinler. Aman tamam senin konuşmana yetişilmez. Hadi görüşürüz. Söylerim söylerim onun da sana var."
Telefonu kapattıktan sonra Belkıs hanım ışıldayan gözlerle oğluna baktı.
"Baban gelinini görmek istiyormuş. Bir an önce getirsin dedi. Sana da selamı var. "
"Anne bir işte de acele etme. Yangından mal mı kaçırıyorsun. Alt tarafı nişanlandım dedim evlendim demedim ya"
"Eşşek sıpası seni. Evleneceksin tabi bulmuşsun gül gibi kızı. Artık torun sevmek istiyorum kaç yaşına geldim. Torunlarım bana babaanne yerine pörsümüş yaşlı babaanne mi desin. Ben anlamam baban gelinimi getirin dedi. Sen gitmezsen ben götürürüm valla gelinimi."
Battıkça batan Kenan, mecburen attığı yalanlarda boğulmaya razı oldu. Zira bu durum işine gelirdi. Artık nişanlı da olduğuna göre Gece tamamen onun sayılırdı. Hem sürekli sen kim oluyorsun sözüne de ayar olmuyor değildi. Kim olduğunu bugünden sonra zevkle her saat, hatta her dakika hatırlatmaya hazırdı ona.
"Anne, ben bir Gece'ye bakayım."
"İsmi de güzelmiş. Hadi çabuk getir gelinimi kaynanası onu bir güzel sorguya çeksin. Şu getirdiklerimi de hazırlayayım yesin kızcağız. Yazık bir deri bir kemik. Kadının balık etlisi makuldur. Böyle ele gelecek kadın dediğin. Bu ne böyle kuş kadar bişey. Üf desen düşecek yere. Bana bak Kenan, gelinimi üzersen bundan sonra karşında beni bulursun ona göre"
"Merak etme anne senin gelininin dili papuç kadar sana hacet kalmadan o beni hayattan bezdirir zaten."
"Hadi hadi getir gelinimi artık."
Belkıs hanım sevinçle getirdiklerini çıkarıp kahvaltıya ek olarak hazırlamaya başladı. Kenan'sa yüzüne yerleşen anlamlandıramadığı aptalca gülümsemeyle odasına doğru yöneldi. Odasının kapısını açtığında karşısında dolabının kapaklarını açmış melül melül kıyafelerine bakan kızı inceledi. Ellerini beline yerleştirmiş, eğilip eline bir gömlek alıyor sonra beğenmeyip sıkıntıyla geri bırakıyordu. Her eğilişinde kısa tişörtü açılan kalçalarını gizleyemiyor güzel kıvrımlarını ortaya çıkırıyordu. Bu durum alt bölgelerinin sertleşmesine neden olurken nefes alış verişlerinin de hızlanmasına vesile oluyordu. Daha fazla dayanamayıp kıza doğru yakaştı iri elleriyle incecik belini kavrayıp onu kendine doğru döndürdü ve küçük çığlığını öpüşleriyle hapsetip tutkuyla dudaklarına sarıldı. Kendine hakim olamayıp ellerini tişörtünün açıkta bıraktığı bacaklarına oradan da dolgun kalçalarına doğru çıkarıp onları kavradı ve istekle kasıklarını ona doğru bastırdı. Kollarında eriyen kızı yatağa doğru yönlendirip üzerine uzandı ve öpüşlerini daha da derinleştirip dilini de devreye sokarak kızın kuytularında kayboldu. Dudaklarını dudaklarıyla kavrayıp bal tadını aldı.
O ana kadar düşünce yetisini kaybedip adamın kolları arasında eriyen kızsa, aklına gelen yaşlı kadınla dudaklarını genç adamın dudakları arasından zorlukla kurtarıp onu göğsünden itmeye başladı. Ancak adam yerinden bir milim bile oynamamıştı. Aksine dudaklarından ayrılan dudaklar ne zaman sıyırdığını bilmediği tişörtünün altındaki dolgun göğüslerini ateşle öpmeye başlamıştı.
"Ke...nan dur. Annen"
Kenan, kendinden geçerek ateşle yanan gözlerini kızın gözlerine sabitledi.
"Güzelim o güzel kalçalarını gösterip beni tahrik etmeden önce düşünecektin onu. Asla seni bırakmam patlama noktasındayım kuytularında kaybolmadan bana rahat yok."
Bu sözüyle genç kız o güzel bal harelerini irice açmış, dolgun dudaklarını ise her zaman yaptığı gibi dişlerinin arasına almıştı.
"Ben mi seni tahrik ettim. Senin geldiğini bile bilmiyordum ben bir kere."
Dudaklarını dişlemesiyle iyice tahrik olan adam hızlanan nefesiyle dudaklarına doğru fısıldadı.
"Bal gözlüm yıllarca seni yesem asla doymam."
"Ben yemek miyim yiyip doyasın"
"Yemek olsan bir ömür seni masamdan eksik etmezdim."
Şaşkınca dudaklarını aralayan kız sevgiyle gözlerine baktı. Bazen bir sözüyle onu bu dünyadan alıp bulutların üzerine çıkarıyor bazense o güzel bulutlardan tepetaklak aşağıya atıp yaralıyordu. Şimdiyse ona ömürleri bahşederken küçük kalbini ne kadar çırpındırdığının farkında bile değildi.
"Kenan..."
"Efendim güzelim"
"Beni seviyor musun"
Bu sözüyle üzerinde kaskatı kesilen adam donmuşçasına kıza baktı. Bu soruya verecek bir cevabı yoktu. Zira içindeki olup bitenleri henüz kendisi bile tanımlayamıyorken ona bir söz veremezdi. Bu yüzden her zamanki gibi kaçmayı seçip ellerinin altındaki dolgunlukları kavradı ve başparmağını serleşen uçlarına bastırmaya başladı. Bu hareketiyle gerilen kız istekle kasıklarını kasıklarına bastırıp ağzından kaçan inlemeyle belini kıvırdı. Bu göğüslerin böyle bir işlevi olduğunu hiç bilmezdi. Sadece çocuğu olunca emzirmeye yarayan gereksiz fazlalıklar olarak düşünürdü. Ancak onun göğüslerine her dokunuşu ve öpüşüyle kendinden geçiyor aldığı zevkle alt bölgeleri ıslanıyordu. Kasıkları patlama noktasına gelen Kenan, daha fazla dayanamayıp dudaklarını kızın bal tadındaki dudaklarına tekrar hapsetti. Genç kızın aldığı hazla gözleri buğulanmış, elleri adamın saçlarını kavrayıp daha fazla hissetmek istercesine onu kendine doğru çekiştirmeye başlamıştı. Ne sorduğu soruyu hatırlar olmuş ne de alacağı cevapla kuş gibi çırpınan kalbi kalmıştı. Tam bu sırada kapının çalınmasıyla ikisi de nefes nefese birbirinden ayrıldı.
"Kenan, oğlum kaç saat oldu çıkalı. Hadi kahvaltı hazır inin aşağı."

KALBİMDEKİ ACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin