(Medya da Şafak var bakmayı unutmayın:))
ŞAFAK
"Ben pastaneye gidiyorum." diyerek beni uyandırmaya çalıştı teyzem.
"Tamam." dedim uykudan gözümü açamayarak.
"Sen de uyanınca gel. Tek başıma olunca yetiştiremiyorum."
"Tamam." dedim tekrardan ve yatağımın yumuşaklığına bıraktım kendimi. Bir süre daha uyuduktan sonra telefonumun çalmasıyla tekrar uyanmak zorunda kaldım. Arayan teyzemdi. Aceleyle saate baktım ve saatin on iki olduğunu gördüm. Günün bu zamanında pastane daima kalabalık olurdu. Teyzemin tek başına her işe yetişemeyeceği kadar kalabalık.
"Hemen geliyorum Selvin Sultan." dedim ve onun bir şey söylemesine fırsat vermeden telefonu kapatıp üzerimi değiştirdim. Yüzümü bile yıkamadan dışarı fırladım. Pastane iki sokak ileride olduğu için koşmam yeterdi. Hem koşup hem üzerime çeki düzen verirken bir kıza çarptım. Ve sarsılarak yeri boyladım. Çarptığım kız zayıf bir şey olmasına rağmen kendisi ayakta dimdik duruyordu ama ben yeri çoktan boylamıştım. -Gerçekten çok utanç verici.- Ayağa kalkıp ondan özür dileyecektim ki o özrümü beklemeden çekip gitti. Ben de öylece arkasından baka kaldım. Kısa sarı saçları, siyah deri ceketi ve pantolonuyla oldukça tanıdık görünüyordu ama kim olduğunu çıkaramadım. Belki de defalarca gördüğüm bizim mahallede oturan insanlardan biriydi.
Pastane tahmin ettiğimden de kalabalıktı. Bu yüzden fırsat kaybetmeden önlüğümü belime bağladım ve teyzemin beni azarlamasını kulak ardı ederek işe koyuldum. Öğleden sonra ortalık sakinleşti. Sadece birkaç çift bir şeyler yiyip sohbet ediyordu.
"Şafak!" diye seslendiğinde elimdeki limonataları müşterilere verdim ve kasada duran teyzemin yanına gittim.
"N'oldu teyze?"
"Üniversite için tercih yaptın değil mi?" diye sordu. Benim için çok endişeleniyordu. Bundan bir yıl öncesine kadar gayet iyi bir öğrenci profiline sahipken anne ve babamı kaybettikten sonra hayli boşlamam üzerine derslerim de fazlasıyla düşmüştü. Bir de sevgilimin beni terk etmesi daha da kötü sonuçlar yaratmıştı üzerimde. Son yıl tüm arkadaşlarım özel ders alıp, sınava çalışmak için kendilerini paralarken ben derslerde uyuyup eve gelince de duvarı izlemeyi tercih ettim. Tamamen bir boşluktaydım. Neyse ki sınava az bir süre kala kendimi yavaş yavaş toplamaya başlamıştım ve öğretmenlerimin de desteği ile orta denilebilecek bir derece yapmıştım. En azından sıradan öğrenciler için orta. Çünkü eğitim hayatım boyunca o kadar çalışkan bir öğrenciydim ki tüm hocalarım tıp kazanacağımı düşünüyordu. Ama şimdi gel gör ki okumayı geç, yaşamak bile istemiyordum.
"Merak etme. O işle yeterince ilgileniyorum." Diye yalan söyledim.
"Biliyorsun ki annen bu hayatta en çok senin okuyup başarılı olmanı istiyordu. Baban gibi olmandan çok korkuyordu."
"Biliyorum biliyorum." dedim geçiştirerek ve yeni gelen müşterileri karşılama bahanesiyle teyzemin yanından kaçtım.
Yaklaşık yarım saat sonra pastaneye takım elbiseli üç adam girdi. Yüzlerinde soğuk bir ifade vardı. Pastaneyi keskin gözlerle süzdükten sonra gözleri beninle buluştu. Amaçları birkaç poğaça alıp çay içmek değil gibiydi.
"Nasıl yardımcı olabilirim?" diyerek yanlarına gittim. Olabildiğimce güler yüzlü ve kibar olmaya çalıştım.
"Hasan Özdemir'e baktık." dedi içlerinden biri.
Birkaç saniye tereddüt ettikten sonra bu adamların niyetlerinin iyi olmadığından tamamen emin oldum. Ama yine de gerçeği söyledim.
"Kendisini bir yıl önce kaybettik. Neden soruyordunuz onu?" dedim sesimin titremesi için çabalayarak ama başarısız olmuştum. Annemle babam aklıma geldiği an gözlerim yaşlarla dolmaya başlardı.
"Sen nesisin?"
"Oğlum." dedim başımı dikleştirerek.
"O zaman babanın bizden aldığı borç 300.000 TL bize sen ödeyeceksin."
"Ne borcu?" diye yanımıza geldi teyzem. Oldukça korkmuş görünüyordu.
"Teyze sen karışma!" diyerek adamlara geri döndüm. "Babamın kimseye borcu yoktu. Olsaydı haberim olurdu. Üstelik bu borç meselesi neden onun ölümünden bir yıl sonra ortaya çıkıyor?"
"Çünkü baban korkağın teki olduğu için izini kaybettirmeyi başardı. İzine geçen gün bir tanıdık sayesinde bulduk. Şimdi yerini bulduğumuza göre paramızı alacağız." Korkak diye kime diyorsunuz siz be? Ben size gösterirdim ama dua edin teyzem ve müşteriler var.
"Bunun için elinizde belge var mı? Elinizde belge olmadan size ödeme yapamam. Eğer kanıtınız varsa babamın borcunu ödemeye razıyım." Dedim olay çıkartmamaya çalışarak.
"Ya bu borcu ödersin ya da pastanenize el koyarız haberiniz olsun." Dedi ve cebinden bir kâğıt parçası çıkarttı. Altında babamın ıslak imzası vardı ama bu adamalara nasıl güvenebilirdim ki? Ya bizi dolandırmaya çalışıyorlarsa? Hem o kadar parayı nasıl bulacaktık biz?
"Bu ilk ve son uyarımız evlat! Size bir ay mühlet. Ya bu parayı ödersiniz ya da pastanenizi unutursunuz." Dedi ve içlerinden birkaç kişi bize gözdağı vermek için sandalyeyi ve masayı savurarak pastaneyi terk ettiler.
Müşterilerin çığlıkları ve elimde bir kâğıt parçasıyla kala kaldım. Babam hep sorun çıkaran ve hiçbir şeyi düzgün yapamayan bir adamdı. Bir gün bu pastaneyi açmak için elinde o kadar parayla geldiğinde anlamam gerekirdi bu işte bir terslik olduğunu. Sigortası bile olmadan çalışıyordu. Ona hangi banka bu kadar büyük bir miktar para verirdi ki?
(Beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Bir sonraki bölümde görüşürüz:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRALIK KATİL (TAMAMLANDI)
Hành độngNeden yalan söyleriz? Korumak için ya da örtbas etmek için mi? Oysa hepimiz biliriz bu yalanların bir gün gün yüzüne çıkacağını. Yine de deneriz. Belki bu sefer olur, belki bu sefer daha iyi sonuçlar elde ederiz, belki bu sefer diğer hepsinden daha...