Artık zamanı gelmişti değil mi? Baş rollerimiz Armina ve Şafak sonunda karşılaştı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bakalım gelecekte onları ne bekleyecek...
ŞAFAK
Her zamanki gibi yorucu bir gündü. Artık eskisi gibi saat on da değil on iki de kapatıyorduk pastaneyi. Teyzem eskiden olduğu gibi yine saat on da eve gidiyordu ama ben çalışmak zorundaydım. Sabahları da sekiz de değil altıda açıyorduk pastaneyi. Borcumuz çoktu ve bizim elimizde sadece borcumuzun üçte biri vardı. Kısa bir zaman sonra bu parayı üçe katlamamız gerekiyordu ama artık elimizde avucumuzda hiçbir şey kalmamıştı.
Işıkları kapatarak kapıyı kilitledim. Kulaklıklarımı da takarak evin yolunu tuttum. Müziği dinlerken tüm dertlerimden kaçıyordum. Tekrar çocuk oluyor ve omuzumdaki sorumlulukları umursamıyordum. Bu sadece on dakika sürüyordu ama bana tüm gün yetiyordu. Daha sonra kulaklıklarımı çıkartıyordum ve tekrar sorumlulukları altında ezilen bir genç oluyordum. İşte tüm hayatımın kısa bir özeti.
Tam evimizin olduğu sokağa giren köşeden dönerken ayağım bir şeye takıldı ve olduğum gibi yere düştüm. Telefonum cebimden fırladığında sinirle takıldığım şeye öfkeyle baktım. On dakikalık huzurumu bile kaçırmıştı. Takıldığım şeyin yerde yatan bir kız olduğunu gördüğümde öfkemin yerini şaşkınlık aldı. Neden biri bu karanlıkta burada yatardı ki? Zayıf, kısa sarı saçlı, yüzü kan içinde, kıyafeti yırtık bir kız. Hemen onu kollarımın arasına alarak kan ve ter yüzünden anlına yapışmış saçlarını yüzünden çektim. Yanağına hafifçe vurarak onu uyandırmayı denedim.
"Hey! İyi misin? Sesimi duyuyor musun?"
Yüzünü buruşturduktan sonra yavaşça gözlerini açtı. Buz mavisi gözlerinin güzelliği ay ışığında büyüleyici görünüyordu.
"Hastaneye götüreceğim seni merak etme." dedim ve hemen telefonumu elime aldım. Ama o bunu istemedi. Elimi tutarak bana engel oldu.
"Hastane olmaz. Lütfen beni hastaneye götürme." dedi titrek ve tiz bir sesle.
"Yaralısın. Hastaneye gitmen lazım." dedim ısrarla.
"Olmaz. Beni bulurlarsa yaşatmazlar." dedi ve gözleri yeniden kapandı. Çaresizce etrafa bakındım. Bu saatte ortalıkta sokak serserilerinden başka kimse yoktu. Bu kızı da onların eline bırakıp gidemezdim. Eğer hastaneye götürürsem onu öldüreceklerini söylüyordu. Belki de şokun etkisinden öyle söyledi, diye düşündüm ama gerçeklik payının olabilmesi beni endişelendirdi. Bu yüzden onu eve götürmeye karar verdim. Teyzem bir zamanlar hemşire yardımcılığı yaptığı için ona yardım edebilirdi. İyileştiğinde de nereye isterse oraya giderdi. Hem teyzem ne yapacağını benden daha iyi bilirdi.
İçimden üçe kadar sayıp onu kucağıma aldım ve evin yolunu tuttum. Kız zayıf olduğu için taşıması çok kolaydı. Kuş kadar hafifti hem de. Eve geldiğimde kapıyı ayağımla tekmeleyerek teyzemin kapıyı açmasını bekledim. Yaklaşık on- on beş saniye sonra kapı açıldı. Teyzem beni kucağımda bir kızla gördüğü için gözlerini kocaman açarak bana öylece baka kaldı.
"Kenara çelik istersen." dedim ve içeri girdim. Kızı doğru teyzemin odasına götürdüm. Yatağa yatırdığımda belimin tutulduğunu fark ettim ve acıyla yüzümü buruşturdum.
"Oğlum bu kızın hali ne? Üstelik bu kız kim?" diye sordu.
"Ben de bilmiyorum, teyze."
"Nasıl bilmiyorsun? Yolda mı buldun kız?" dedi dalga geçerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRALIK KATİL (TAMAMLANDI)
AzioneNeden yalan söyleriz? Korumak için ya da örtbas etmek için mi? Oysa hepimiz biliriz bu yalanların bir gün gün yüzüne çıkacağını. Yine de deneriz. Belki bu sefer olur, belki bu sefer daha iyi sonuçlar elde ederiz, belki bu sefer diğer hepsinden daha...