Keyifli okumalar...
Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı. En sonunda zaman gecede yakalandı ve biz sonunda evime gelmiştik. "Niye geldik buraya bulmazlar mı bizi?" Cemre sorusunu sorarken çantasını taşımaya çalışıyordu. Çantayı aldım ve omzumun arkasından taşıdım. "Çünkü bir kere baktılar. Buraya bir daha gelebileceğimizi düşünmezler." dedim ve kapının kilidini açtım. İçerisi aynı bıraktığımız gibiydi. Kapının yanına sıkıştırılmış bir fatura vardı. Çöpe attım. Nasılsa ödeyebilecek herkes ölmüştü. Ben dâhil.
Eve girdiğimizde önce camları açtım. İçeri girdiğimde rutubet vardı. Zaten bir cam kırıktı. "Şunu tamir ettirmem lazım." dedim kendi kendime. "Bence evi komple tamir ettirmek lazım. Şuraya bak ölmüş burası." dediği anda bir anda ona döndüm. "Hiçbir şeye dokunmuyoruz. Burası böyle kalacak. Temizle tozunu falan al ben uyurken ama... Hiçbir şeyin yeri değişmeyecek. Duydun mu?" biraz kızmış olacağım ki biraz geri çekildi ve odalardan birine girdi.
"Of..." dedim başımı sıvazlayarak. "SERHAT!" dediği an bir salisede yanındaydım. Arkama geçti hemen. "Ne oldu?" Camı titrek elleriyle gösterdi. "Siktir!" diye mırıldandım. Camda siyah ve mavi bir sıvı karışmış, akıyordu. Kokuyu yeni yeni fark ediyordum.
Kandı.
Peki, mavi kan kimindi?
Çatıdan bir ses daha geldi ve evin karşı tarafına bir cisim düştü. İkimizinde ödü koptu, yerimizden sıçramıştık. "Burada kal." dedim ve bir adım attım. Ancak elimi sıkıca tutmuş bırakmıyordu. "Beni bırakma... O kadar cesur değilim. Kana dayanamam ben. Büyülerimi yapabilecek durumda değilim..." dedi. Bırakmadan devam ettim. Kapıya çıktık ve camın önüne doğru adım attım. Göğsüm sıkıştı ve nefes almakta zorlandım. Cama yaklaşırken yer titriyordu sanki. Cama yaklaştığımızda kan hâlâ akıyordu.
Elimi yaklaştırdım. Bu sırada göz ucuyla yerde bir şey gördüm. Siyahtı...
Adımlarımı o şeye yönelttim. Cemre hâlâ beni bırakmamıştı. Yaklaştığımda onu yerden aldım ve elimde evirip çevirdim. Kanat tüyüydü.
Biraz daha gittiğimde evin güney köşesine yöneldim. Orada ise elime alamayacağım kadar büyük bir şey vardı.
Ceset.
Bir kızdı. Ama tanımıyordum. Kızın kahverengi saçları yüzünde gelmişti. Saçlarını çektim ve kehribar rengi gözleri açık bir şekilde bize bakıyordu. Cemre'ye baktım. Bir eliyle midesini bir eliyle ağzını tutuyordu. Kızın elinde bir şey vardı. Avucu kapalıydı, açtım ve içindekine baktım. Küçük bir kolyeydi. Kolyenin ucunda altın renginde bir küçük kanat vardı. Kolye mavi kanla kaplanmıştı. Kızın karnından siyah kanı yavaşça akıyordu. Birden kız toza dönüştü.
Olduğum yerde donakaldım.
Ceset tuzla buz olmuş bir toprağa dönüşmüştü. Şaşkınlığımı saklayamayarak Cemre'ye baktım. Ağzı açık bir şekilde siyah toprağa bakıyordu. Kapkara olan toprak bana sadece bir şeyi anlatıyordu. Bu Kara Kanatlar artık yok olmalıydı.
Gittikçe bu görüntü midemi bulandırmaya başlamıştı. Mavi kanın kimin olduğunu bilmiyorduk zaten. Toz, rüzgâr varmış gibi savrulup kaybolurken onu izledik.
"Ben hayatta burada kalmam." dedi Cemre. Ona bakmadan, "Başka bir çare yok. Yarın geceye kadar idare etmeliyiz." ayaklandım ve onu önüme alarak yürümeye başladık. Eve girdiğimizde kapıyı kilitledim. Cemre bir koltuğa çöktü bende yanına oturdum. Ellerini birleştirmiş, dirseklerini dizlerine, çenesini de ellerine dayamıştı. "İyi misin?"
Başını iki yana salladı yavaşça. "Bilmiyorum." dedi bende onu titremesini azaltmak için sıkıca sarıldım. Birden kollarımdan yavaşça sıyrıldı. Ağır hareketlerle yerinden kalktı ve yüzündeki hayret ifadesiyle bana döndü. "Bu Zera'yı görünce aklıma geldi. Semih Antalya'dan buraya kadar nasıl geldi? Parası yok, pulu yok... Hem de dönüştüğünü söylediği tarihe bakılırsa, İzmir'e birkaç saatte gelmesi lazım normalde bir gün sürer." Cemre'nin dediği aklıma yatmıştı. Bende kafa patlattım. "Haklısın... Ayrıca bize başka yalanlarda söyledi; kanatların çıkmadığını iddia etti ve bir saat sonra Elizya ile kavga ettiler. Ve o Elizya'dan daha iyi uçuyordu."
Biraz daha düşündüm. Dudaklarımı kemiriyordum ki aklıma geldi. "Bunda bir iş var Cemre biri ona yardım etmiş sanki. Sence kimdir?" bu sırada yere bakıyordum. Önümde volta atıyordu. "Bilmiyorum güçlü biri. Onu bulmalıyız. Eğer onu bulursak belki onu da yok edip önümüzdeki bir engeli kaldırırız."
"Bunun için küçük bir eksik var: Semih. Onu bulursak düşmanı da buluruz." dedim.
"Demek Semih Bey türünün adını gerçek anlamda savunuyor. Hain." Jemar diliyle "Zerâa." dedi fısıltıyla...
Diğer bölümde görüşmek üzere... Yıldızları çok boş bırakmayın üzülüyorlar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırrın Kanatları (Yasaklı Kanat Serisi-2)
FantasyYasaklı Kanat Serisinin 2. Kitabıdır. Elizya artık gücünün farkına varıyor. Kendini keşfetmek hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Artık daha büyük savaşlar ve tehlikeler onu bekliyor. O dünyanın en güçlü vampiriyle başa çıkmayı başardı. Ancak g...