37. Bölüm: Gelgitler (Elizya)

616 62 10
                                    

Bu arada... Bir önceki bölümde soru sormuştum. Hangi kapak kimi simgeliyor diye... Birinci hikaye, Elizya. İkinci hikaye, Lider. Üçüncü hikaye Kıraç'tı. Neden bilmiyorum öylesine sorma istemiştim. Sizinle etkileşime geçmek için...

Biraz uzun oldu. Ancak umarım keyifle okursunuz...

Medya: Manga - Alışırım Gözlerimi Kapamaya

Arabaya gidene kadar iyi görünmeye çalıştım. Oraya geldiğimizde, diğerlerinin bizi duyamayacaklarını düşündüm ve kendimi bıraktım. Birden başım döndü, gözlerim karardı. Her yer denizdeymişiz gibi sallanıyordu. Ayakta olduğumu biliyordum ama gözlerim açıkken, karanlıktan başka hiçbir şey göremiyordum. Uraz beni tutmasa yere düşüyordum. Sesi derinlerden geliyordu, sesinin rengini bile göremiyordum. Beni arabaya doğru götürüp, içine oturttu. Bir yere oturunca kendimi daha iyi hissetmem gerekiyordu. Ancak bu, bana iyi gelmemişti.

Bütün herkesi yavaşça kaybetmekle psikolojim bozuluyordu. Zeynep'in dönüşmesi... Resmen ölmüştü.

Dostum ölmüştü!

Bu düşüncelerle nefes almam zorlaşıyordu. Ağzımı sonuna kadar nefes almak için açmıştım. Boğazımda bir duvar oluşmuştu. Nefes orada kalıyor gibiydi. Doğumumdan beri yaptığım şeyi, şu an yapamıyordum. Elim duvarı yıkmak ister gibi boğazıma gitmişti. Gözlerim artık görüyordu ama bu umurumda değildi. Gözlerimden yaşlar aktığını hissediyordum.

Cemre ölümün eşiğindeydi, Zeynep vampire dönüşüyordu. Ali ve Serdar bu işin içine kadar girmişti. Volkan kafayı yeme raddesine gelmişti. Lider, Dezar, Ecrin, Yekta, Kanlı Hayat, hepsi bir tek benim değil, diğer insanların da hayatını altüst etmişlerdi. En önemlisi, hepsinden çok benim suçumdu.

"Pars, dönüş ve bagajdaki beyaz poşette ola kıyafetleri giy. Üç dakikan var, hızlı ol." Uraz'ın sesi dışarıdan geliyordu. Sesler daha netti ancak hislerim hiç değişmiyordu. Arabaya neden binmediğini biliyordum. Pars'ın kaçmaması için uğraşıyordu.

Birkaç dakika daha bu haldeydim. Nefes almam yavaşça düzene giriyordu. Pars'ın sesini duyar duymaz, kapı sesi duydum ve araba çok az sarsıldı. Gözlerimi kapatmıştım. "Ne bu, panik atak mı geçiriyorsun?" Kes sesini it herif, bütün sinirimi ondan çıkarabilirdim. Sesi bile beni sinirlendirmeye yetmişti. Yan kapı da açılıp kapandı. Uraz'ın sesiyle biraz rahatlamıştım. "Kızım bak, iyi olacaksan bekleyebiliriz biraz."

Olmazdı. Benim dertlerim o çocukların hayatından değerli değildi. Zamanımız tükeniyordu, çok oyalanmıştık. Sesime gerçekten güvenmiyordum, nefes bile alamazken nasıl konuşacaktım ki? Kafamı sertçe, kararıma vurgu yaparmış gibi, sağa sola salladım. "Madem kararın bu... Gidelim." Onun, kararıma saygı duyması ona olan sempatimi arttırmıştı. Bana güveniyordu ve benimle gurur duyuyordu. Yine de olanlar değişmemişti. Onu affetmek, benim için zor olacaktı, ikimiz de bunun farkındaydık. Gerçek bir baba – kız ilişkisi için çok yol almamız gerekecekti.

Araba çalıştığında gözlerimi açtım. Nefes almamın düzeni iyiydi. Boğazımı temizledim ve yutkundum. Pars'ın çenesinin düşüklüğü tuttu. "Vay canına... Gerçekten vay canına. Başka sözüm kalmadı." Soluk ve kirli bir turuncu rengindeydi. Hoş bir renk gibi görünmüyordu. Pars'tan nasıl, güzel bir renkte ses çıkardı ki zaten? Sesini kesmek için ne kadar ileri gidebilirdim? Ses tellerini sökebilir miydim? "O kadar insanı bu işin içine nasıl soktun? Yani Lider bile ortalığı bu kadar karıştıramazdı." Güldü. Gözlerimi kısarak ve burnumdan soluyarak, omuzlarımı yukarı kaldırdım. Sırtım ağrıyordu. Geriye dönüp ona yumruk atmamak için kendimi zor tutuyordum. Uraz benim sinirlendiğimi anladı. "Pars sus!"

Sırrın Kanatları (Yasaklı Kanat Serisi-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin