Medya: Fall Out Boy - Immortals (Lyrics)
Keyifli okumalar...
Salona geldiğimde başım dönmeye başladı. Serhat arkamdan Zeynep'le beraber gelmişti. Zeynep'i koltuğun birine oturttu. Arkamda, yaptığım şeye dair nutuk veriyordu. "Bunu yapmak zorunda değildin. Adam tamam dedi zaten. Kanını içmene gerek yoktu!" Serhat konuşurken başka sesler de duyuyordum. Hiç iyi hissetmiyordum. Sanki camdan düştüğüm güne geri dönmüş gibiydim. Gözlerim kararmaya başlamıştı. Masaya elimi dayadım. "Hey sana diyorum-"
"Kıraç..." iyi olmadığımı fark etmişti ki, sesi endişeli bir hal almıştı. Gözlerim tamamen kararmıştı. Arkamı dönmeye çalıştım ve Serhat'ın sesini duydum. "Olamaz... Gözlerinin tamamı siyah..." dediği son şey buydu sanırım çünkü bilincim kayboluyordu. Duyduğum sesler anlam kazanmaya başlamıştı. "Burada değil mi? Emin misin?" bu ses o kadar derinden geliyordu ki, denizin dibine düşmüş gibi hissettim. Yerdeki halıya sertçe düştüm. Serhat'ın sesi daha boğuktu. "Kıraç! Kendine gel. Kıraç uyan!" ses yavaşça kayboldu. Altımdaki halıda kayboldu. Düşmüş hissi yavaşça kayboldu ve yerini trafik ve kalabalık seslerine bıraktı. Gözlerimi açtığımda birisi başımda bana bakıyordu. "İyi misin?" otuz ya da kırklı yaşlarında siyah saçlı bir kadındı. Ayağa hemen kalktım ve etrafıma baktım.
Serhat yoktu, ev de yoktu ama çok tanıdık bir sokaktaydım. Sabahın ilk saatleriydi. "Affedersiniz, ben..." ne yalanı uyduracağımı bilemedim. "Bir yere gidiyordum ve başım döndü. Neredeyim acaba?"
"İzmir, Doğuş Caddesi. Bakın şurada da, Dokuz Eylül Üniversitesi var. Tınaztepe yerleşkesi burası." Neden okuduğum üniversiteye gelmiştim? "Bugün ayın kaçı?"
"Eylülün on yedisi." yılı sormaya cesaret edemedim. Sadece tekrarladım. "On yedi eylül 1992 öyle mi?"
"Evet. neden sordunuz?"
"Bir an şaşırdım özür dilerim. Çok sağolun, iyiyim ben." kadının gittiği yöne baktığım anda afalladım. Lider ve Oktay konuşuyordu. Lider o zaman farklı görünüyor gibiydi. Saçları daha uzundu ve omzuna değiyordu. Kot bir pantolon giymişti. Üzerinde pantolonun içine sıkıştırılmış, kot bir gömlek giymişti. Simsiyah ayakkabıları ile gerçekten tuhaf görünüyordu. Oktay ile konuştuklarını dinlemek için delirdim. Yakınlarındaki bir ağacın arkasına geçip görünmez oldum. Lider'in sesini dinlediğimde neden burada olduğumu kavradım. "Kıraç burada değil mi?"
"Evet işletme fakültesinde. Yedinci katta olmalı. Ders programını almak kolay oldu." Lider biraz daha baktı kampüse. Kendine gelmiş gibi Oktay'a döndü. "Onun bayılıp düştüğünü söyle. Hastaneye kaldırılırsa o uyandığında sen yanında olacaksın. Senin dönüştürdüğünü sanmalı." dedikleri çok saçmaydı. Madem beni dönüştüren başkasıydı, neden yalan söyleme ihtiyacı hissetmişlerdi ki? "Merak etme, her şey kontrolüm altında olacak."
"Güzel, ben gidiyorum." Oktay'dan ayrılıp gitti. İkisi de ters yönlere gidince, hangisini takip etmem gerektiğini bilemedim. Ancak Lider benim olduğum yere gidiyorsa onu takip etmem daha mantıklıydı. Onu okulun girişine gelene kadar takip ettim. Güvenliğe gelince durdu. Güvenlik ona baktı ve "Hoş geldiniz Kıraç Bey..." Benim adımı kullanarak güvenliği geçiyordu.
"Hoşbulduk, İşletme Fakültesi ne tarafta gösterebilir misiniz?"
"İlk sağdan dönün düz ilerleyince göreceksiniz zaten."
"Sağol, kolay gelsin." onu takip etmeye devam ettim. yüzlerce kez geçtiğim yolu onu takip ederek ve bir vampir olarak geçiyordum. Bu gerçekten tuhaftı. Fakat tanıdığım yollar o kadar değişik gelmişti ki, geçtiğim yol olduğuna emin bile değildim. Halbuki o günde geçmiştim bu yolları.
Onu takip ederken düşüncelerime daldım. Buraya nasıl geldiğimi biliyordum. Zaman kontrolü olan gücüm baş göstermişti. Bu kadar yaşanmışlık arasında bunu olması iyi mi kötü mü emin değildim. Emin olduğum tek şey bu adamın beni yalanlarla doldurduğuydu. Bu yalanlara daha kaçı eklenecek bilmiyordum. Neden öleceğim gün beni arıyordu bilmiyordum. Bir nedeni var mıydı ondan bile emin değildim. Ona sinirliydim. Öfkeliydim. Beni insanken ne yapacaktı emin değildim.
Bu düşünceler arasında binanın içinde ve yedinci kattaydık. Cebinden bir kağıt çıkardı. Kağıda baktı ve tekrar cebine koydu. Düz koridorda, dersliklerin arasında dolaşıyorduk. Birinin önüne geldi ve durdu. Kapısı açıktı ve içerideki bir şeye bakıyordu. Onun arkasına geçtim ve baktığı yere baktım.
Bendim.
Arkam dönük bir şekilde camdan bakıyordum. Ellerimi kalorifere dayamıştım. Lider bana bakarken derin bir nefes aldı ve bir adım attı. "Kıraç Gürgen..."
"Evet." diyerek döndü insan Kıraç.
Açık kahve gözlerim onu tanımadığımı gösteriyordu. "Siz kadrolu olan öğretmen olmalısınız."
"Aslında değilim."
"Pekala... Beni mi arıyordunuz?" Lider gülümsedi ve "Evet. Sizinle daha önce de karşılaştık Kıraç Bey." İnsan hatırlamaya çalışır gibi gözlerini kıstı. Gözlerini yumdu ve Lider olağanüstü hızıyla insan olan benim önümde belirdi. Gözlerini açtığında ise bir saniye bile geçmemiş olabilirdi. Kıraç korkuyla kekeledi. "Sen... siz nasıl?"
"Bu basit. Sen de yapabilirsin." Kıraç anlamayarak ona baktı, ardından arkasında ki cama bakış attı. Yüksekti ve korkmuştu. Yutkundu ve güçlü bir sesle, "Geri çekil!"
"Tek yapman gereken şey," durakladı ve Kıraç'tan uzaklaştı. Geri geri adım atarak uzaklaşıyordu. Kapının eşiğine geldi ve ağzını sonuna kadar açtı.
Ağzından çok fazla duman çıkmıştı-
Hayır bu gölgeydi. Ağzından gölge çıkarıyordu. Kükrer gibi bir ses çıkıyordu. İki Kıraç ağzımızı açmış bakıyorduk. Ancak insan olan, daha çok korkmuştu. Gölge çoğaldı ve bir form alır gibiydi. Lider'in yüzünü alan bir gölgeydi. İnsan gibiydi. Kıraç hızlı nefes alıp veriyordu. Gölge insan olan Kıraç'a yavaşça yaklaştı. Kıraç onu ittirmeye çalıştı. Ancak eli gölgeden geçince çırpınmadı. Gölge, Kıraç'ın ağzından girdi ve onun gözlerinin tamamını siyahla kapladı. Kıraç robot gibi arkasını döndü ve Lider cümlesini tamamlayıp, "Ölmek..." dediğinde Kıraç aşağı atladı.
"Üzgünüm, yapmak zorundaydım." Lider olduğu yerden kayboldu. Camdan aşağı şok olmuş bir şekilde baktım. Kıraç'ın altında kan birikmişti. Gözlerim doldu. Camın önünde yere çöktüm ve ölümün yüzünü tekrar aynı şekilde görmenin berbatlıyla, ağlamaya başladım. Çünkü bütün yaşamım boyunca ölmek için yaşamıştım. Çünkü beni bir silah olarak görmüşlerdi. Çünkü yalanlarla baş etmek iğrençti. Çünkü insan olmak istiyordum. Çünkü ölmek istemiyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırrın Kanatları (Yasaklı Kanat Serisi-2)
FantasiaYasaklı Kanat Serisinin 2. Kitabıdır. Elizya artık gücünün farkına varıyor. Kendini keşfetmek hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Artık daha büyük savaşlar ve tehlikeler onu bekliyor. O dünyanın en güçlü vampiriyle başa çıkmayı başardı. Ancak g...