Kitabın sonunda hala bir şey bulabilmiş değildim. Lider'in yazdığı şeylerin dili neydi bilmiyordum. Kendisinin baştan bir dil yarattığını düşünmek istemiyordum. Jemar diliyle alakası yoktu. Başka dünya dilleri ile de bir bağlantı göstermiyordu. Bir harfe bile benzemiyorlardı. Çince ile Run dilini karıştırmış gibiydi. Bir dilbilimci bulamazdım. Onların keşfetmesine izin veremezdim. Risk vardı, daha fazla maceraya gerek yoktu. "Bir düzeni olmalı..." sesim çok çaresiz gelmişti. Bundan nefret ettim. Kapıdaki adamıma seslendim.
"Hakan!" hemen geldi ve buyruğumu sordu.
"Yekta'dan bir haber var mı?"
Adam dudaklarını yaladı, başını hafifçe eğerek, "Hayır efendim." Diye cevap verdi. Çocuğu öldürmüş olabilirler miydi? Numarayı yemeyip onu yok etmiş olabilirlerdi. "Adamları arttırabilir miyiz?" Hakan birkaç saniye düşündü, "Daha fazla kişi lazım."
"Oktay'ı buraya gönderin." Hakan emirimi ikiletmeyip odadan çıktı. Lider'in yazdığı diğer elyazmalarını incelemeye başladım. Onların da pek bir farkı yoktu. Bir çizim ya da sembol bile yoktu, bütün sayfaların tamamı yazıdan ibaretti. Başımı sıvazladım. Boynuma kadar uzayan koyu kahve saçlarımı, gözümün önünden çektim. Başımı sıvazlamaya devam ettim. Kitabı yerine koydum. Gelen ayak seslerini umursamadım. Yüzüğün ne anlama geldiğini biliyordum. O yüzüğün benim olması lazımdı. Benim olması gereken her şey onun olmuştu. Gittikçe bu yazılara daha çok öfkelendim.
Masaya, öne doğru eğilmiştim. Gözlerimi kapatıp bir yol arıyordum. Kapının açılışını duydum. "İyi misiniz efendim?" Oktay'ın masanın karşınsa olduğunu gördüm. "İyiyim sadece... yapacağım şeyleri düşünüyorum," sandalyelerden birini işaret ettim. "otur lütfen, ayrıca efendim deyip durma sinirim bozuluyor, biz eski dostuz." Oktay tereddütle oturdu. Diken üstünde gibiydi. "Rahatla lütfen, bir şeyler içer misin? İyi gelir."
"İçki bize etki etmiyor." dedi soğukça.
"Biliyorum ama iyi gelebilir."
"Pekala, iyi olur." Gidip 1789 dan kalma şarabı aldım ve iki kadehe doldurdum. Ona verirken, "senden istediğim bir şey var. Daha ne kadar dönüştürebiliriz?" Oktay dilini ısırdı ve gözlerini kıstı.
"Onları kontrol etmek zor. Değişimin ve güçlerinin şokuyla kendilerini kaybediyorlar. Onları zapt etmeye çalışıyorum. O yüzden çok dönüştüremeyiz. Artık daha azız. Biraz yavaşlamak zorundayız. Yoksa insanlar bizi öğrenebilir." Bir yudum aldı ve bana bakmaya devam etti.
"Onları bulmalıyız ve bunun için de bana çok kişi lazım." Dedim kararlılıkla.
"Farkındayım ama yeterince risk aldık." Gözlerinin içine baktım. Bakışları oldukça gergin gibiydi. "Kıraç mı aklına geldi yoksa? Babası gibi görünce şimdi vicdan mı yaptın?"
İsterik bir gülüşle, "Ona mı? Hah! Gülünç bir düşünce kusura bakma Kanlı Hayat... O benim için bir şey ifade etmiyor." Yalan söylüyordu...
"O zaman öldürmemde sakınca yoktur değil mi?" Dedim ve bir yudum şarap alarak tepkisine baktım.
Tam beklediğim gibiydi. Şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir hale düşmüştü. Bir bahane bulmaya çalışacaktı. Bahanesi muhtemelen Lider'di. "Lider bunu istememişti. Onun vasiyeti..." sözünü elimi masaya vurarak kestim. "O, vasiyetini belirtirken bunlar olmamıştı!" Sesim oldukça yüksekti. "Kıraç o kıza yardım ediyor. Kanatsız, yarı melek olmayan bir Zera o bizim için." Oktay bunu duyunca, elindekine bakarak düşünmeye başladı.
O an kararımı vermiştim. Oktay da bir tehlikeydi. Lider'e olan saygısı bana olmayan saygısından daha büyüktü. Bu yüzden asla dediğimi yapmayacaktı. O da bir haindi. Bana ve klanımıza ihanet ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırrın Kanatları (Yasaklı Kanat Serisi-2)
FantasiYasaklı Kanat Serisinin 2. Kitabıdır. Elizya artık gücünün farkına varıyor. Kendini keşfetmek hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Artık daha büyük savaşlar ve tehlikeler onu bekliyor. O dünyanın en güçlü vampiriyle başa çıkmayı başardı. Ancak g...