Multimedya: Robert Randolph & the Family Band - Ain't Nothing Wrong with That
Başım yanıyordu sanki. Her yerimi ateş basmıştı ama orası yanıyordu! Ne yapmalıydım emin değildim. Beni yakıyorlar mıydı? Bir asırdır hiç böyle hissetmemiştim. Gözlerimin önünde sadece kızıl mı kahve mi belli olmayan saçlar uçuşuyordu. Kimdi bu saçların sahibi. Mermiyi başıma sıkarken gözlerimin son gördüğü arkasını döndüğünde yüzüme savrulan saçlarıydı. O saçların sahibini bulduğumda gebertecektim.
Önce neden hala bilincim var onu bilmeliydim. Sesler netti. Duyduklarım beni mutlu ediyordu.
"Durumu nasıl?" sesi tanıyordum ancak çıkartamamıştım. Endişeliden çok düşünceli gibiydi.
"İyi gidiyor. Bir asır devirmiş biri olarak harika bir bünyesi var. Dayanmış. Hem de bir gün boyunca. Bu adamı kaybetmeyin derim. Çok lazım klana böyle biri."
"Kimin ateş edildiği görülmemiş. Ama tek bir ihtimal var. Elizya." O iğrenç kız...
"Şu ünlü, vampirlerin soyunu kurutan Zera'mı?" soyunu kurutan? Vampirlerin soyu bir günde nasıl kurur ki? İmkânsız. Ve bunu o nasıl yaptı?
"Maalesef. Kız sanki büyülü. Ölmüyor. Kıraç ile Serhat'ı bulamıyoruz." Serhat'ı en son yaktığımı ve kaçtığını hatırlıyordum. O sırada onların önemli olmadığı, sadece Elizya'yı almamız istenmişti. Bende yapmıştım. Şimdi keşke ikisini de öldürseydim diyorum.
"Kızın kanına ihtiyacım var. Belki o zaman ne olduğunu anlarım." Onun kanı benim! Onu öldüren ben olacağım. BEN!
Vücudumun o an güçle dolduğunu hissettim. Gözlerimi açtım. "Yekta! Yekta iyi misin?" "Bilincin nasıl?" "Konuşabilir misin Yekta?" gibi sözler duyuyordum. Dilim zorlukla açıldı.
"O...nu... b...ben...ö...öl...öldüre... ceğim..." boğazım tıkalı gibiydi sesim. Sanki kendimi fazla zorluyor gibiydim Ancak konuşmalıydım. Öfkemi başka türlü dışarı atamazdım.
"Durumu iyi değil gibi." dedi Kanlı Hayat. "Zamanla düzelir." dedi doktor sandığım vampir.
Hafifçe ayağa kalkmaya çalıştım ama başım bir ton ağırlığında gibiydi. "Elizya... Beni... vurup kaç - Ah! Kaçmıştı. Onu hatırlıyorum." Kanlı Hayat vampirle bakıştı ve "Biliyoruz Yekta. Tahmin etmiştik ama seni niye en sona bıraktı? Biliyor musun?"
"Ona vurduğum için..." acıdan konuşamıyordum. "Beni en son öldürmek istedi. Arabayı bana... kullandırttı ve- Ah!" Deyip başımı geriye attım. Beynim yanıyor gibiydi. "Kendini yorma Yekta. Onu bulacağız."
"Li... der nerede?" tekrar bakıştılar. "Öldürüldü." dediğinde daha da başım ağrıdı. "Öldü... derken?"
"Elizya senden kaçtıktan sonra öldürdü. Annesi öldü o sırada. Onu öldürenin o olduğunu düşünüyordu. İntikam için."
"O... değil miydi?"
"Hayır Lider değildi. Dezar yaptı." Başımdaki ağrı daha da arttı. Bütün bunlar çok fazlaydı. Lider ölmüştü. Düşünce beynimde döndükçe imkansızlaşıyordu. Gittikçe kabus gibi hissettim. Lider'in ölümü ne getirmişti acaba? "Baş... Başta kim..."
"Benim Yekta. Ben klanın lideriyim artık. Lider uzaktayken ben yönetiyordum zaten. Artık temelliyim. Merak etme. Kızı parçalara ayracağız. Ne olduğunu anlamadan cehennemi boylayacak!" Duyduklarım beni delirtiyordu. İyi tarafından bakarsak Oktay ölmüştü. Değil mi?
"Benimle... Arabada olanlar..."
"Oktay'ı soruyorsan kurtuldu." O puşttan nefret ediyorum. Yine dört ayak üzerine düştü. En azından aklım başımdaydı. Daha sonra ekledi, "Diğer taraf nasıldı? Hep merk etmişimdir. Ölmeye niyetim yok o ayrı."
"Karanlık. Yani hiçbir şey." biraz duraksadıktan sonra merakıma yenilerek, "Oktay kurtuldu mu, ciddi misin?" dedim. "Adama ihtiyacım var ve senin sinirlerin yüzünden adamlarımı kaybetmeyeceğim Yekta. Hepsi ayrı ayrı altın değerindeler."
Yalan söyledim. "Sorun yok..."
"Yalancı." dedi ve dönüp yavaşça gitti. Haklıydı, büyük sorundu. Yanımdaki diğer adama baktım. "Sen... kimsin?" Adam otuz yaşlarından fazla göstermiyordu. Belki de vampir olmasındandı. Bunu bilemiyordum, kahverengi saçları ve çenesinde bir yara izi vardı. Sanki biri, doktorun boynunu neşterle kesmiş gibiydi. Belki de kesmişti. Gözleri inceydi. Özbek kökenli gibiydi. Gerçi bende Kafkas kökenliydim.
"Adım Mehmet. Burada doktor gibiyim. Elimden geldiğince sizi iyileştirmeye çalışan iyi biriyim. Ne kadar iyi olabilirsem... Aynı taraftayız. Merak etme." sesi yaşından daha çocuksu geliyordu.
"Neredeyiz?" dedim zorlukla. "Bizim klanmızda. Kalanlarınız buraya sığındı."
"Kalanlar mı? Durum o kadar... kötü mü?" Hangi klandaydık ki? Başımın içinde atom bombası var gibiydi.
"Maalesef. Sarun Klanı'ndasın. İrita Klanı'da aynısını yaşamış. Gerçi onlarda Zera yoktu."
"Sır... saklayabilir misin Mehmet?"
"Neden olmasın?"
"Ölünün arkasından konuşuyorum ama... Lider'in intikam tutkusu yüzünden... başımıza gelmedik kalmadı. Bu savaşta yerimiz yoktu. Keşke... bıraksaydı da, Kara Kanatlar... işlerini yapsaydı. Aptal it!"
"Bazen öyle. Kendi de söylerdi bazen. 'Aptal bir itim' diye."
"Hiç duymadım."
"Ben uydurdum da ondan. Hiç itiraf etmezdi." dedi gülerek. Biraz güldüm. Gülünce başım patlayacak gibi oldu ve öksürmeye başladım. "Dikkat et..." diye uyardı beni.
"Beynine küçük bir şey enjekte ettim. Daha önce pek kullanılmamış ama bir Leras bize yardım etti. Kim olduğunu sorma, bir fikrim yok. Konumuza dönecek olursak, bu şey seni Serhat'ın yeteneğinden koruyacak."
"Emin misin?"
"Sayılır." Emin değilimden iyidir. "Peki neden buna ihtiyacım var?"
"Onlara katılıcaksın. Sözde."
"Yandım desene." Eğer Elizya yanlarında ise, beni aralarına alacaklarını sanmıyordum.
"Bence yaşadın. Bu çukurdan kurtul evlat. O iki vampirin ve Zera'nın yanı daha iyidir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırrın Kanatları (Yasaklı Kanat Serisi-2)
FantasyYasaklı Kanat Serisinin 2. Kitabıdır. Elizya artık gücünün farkına varıyor. Kendini keşfetmek hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Artık daha büyük savaşlar ve tehlikeler onu bekliyor. O dünyanın en güçlü vampiriyle başa çıkmayı başardı. Ancak g...