Kaza sonrası neler mi oldu?
Belirli bir zaman atlıyoruz şimdi ve beklenmedik gelişmelerin kapısını aralıyoruz.
Medya müziği: Ed Sheeran-Thinking Out Loud
İyi okumalar :)
***
Acı dolu zamanları henüz bırakmıştık geride. Zor anlardı, kaza anını hatırladıkça onu kaybedeceğim düşüncesi bile endişe seviyemi bir üst basamağa taşıyordu. Bayılmıştım onun yanında o gün, oracıkta. Kalbinin yavaşlaması, soluğunun kesilmesi canımdan can koparmıştı adeta. İnsanın sevdiği kaybetmesi kadar kötü bir şey varsa bu dünyada, o da insanın kendini kaybetmesiydi.
Hastaneye yetiştirmişlerdi bizi, ayıldığımda Emre'nin ameliyattan çıktığını ve iyi olduğunu duyunca buruk tebessümler dalgalanıyordu etrafımda. Bacağı ezilmişti büyüleyici varlığımın, alçıya almışlardı ve birkaç kırık kemiği vardı. Acılar içindeydi, soluktu gülüşlerinin güzelliği, suratını buruşturdukça içim sızlardı.
Dayanılmazdı ama her anında yanındaydım. Her ne kadar ona kızgın da olsam, bazı gerçekleri dile getirmeye gücüm yetmese de sıcak ellerinin döşediği yuvayı hapsederdim ellerimin arasına.
Okula gelemiyordu, raporluydu ve bu süreç içerisinde arkadaşları kadar ben de ders notu taşıma görevini üstlenmiştim. Her gün hastaneye gider, ilaçlarını almasında ailesi kadar yardımcı olmaya çalışırdım. Manolya ve Mehmet'in bilerek kaza anını planlamalarını hatırladıkça tiksinirdim.
Mehmet daha kısa sürede iyileşmişti ve Emre'nin yanına geldiklerinde onları kapıdan kovmaktan beter etmiştim. Tuzak hazırlayan meymenetsiz insanlarla işimiz olmazdı. Kindar, alaycı, ne yaptıkları belirsiz insanlar size zarar vermeye kadar götürürlerdi işi. Belki de en iyisi, her şeyden soyutlamaktı kendini. Sessizce köşene çekilip yanında olanlara şükretmek gerekliydi.
Emre ile günlük mevzusunu konuşmamıştık. Okuduğumdan haberi yoktu, hiçbir şey olmamışçasına davranmak benim için epey zor olsa da o an onun iyileşmesi kadar önemli bir şey yoktu. 'Varsın sırlar olsun ama yeter ki iyi olsun.' diyerek teselli veriyordum kendime bir parça da olsa. İçime attıklarım bir gün volkan lavları gibi taşacaktı biliyordum ama bazen sessizliği dinlemek de huzur verebilirdi insana.
O zamandan bu zamana tam bir ay geçti. Zaman dilimleri yuvarlandı, saliseler ritimler içerisinde ilerledi, akrep ve yelkovan vakitsiz nokta atışlarını yapıverdi. Bazı şeyler değişti değişmeyen ise değişimin değişmez kendi gerçekleriydi. Ve acı gerçekler sessizliğini fısıldadığında Kız Kulesi selam duruyordu. Biz de gidişlerimizi sürüklüyorduk mavi göğün birleştiği boğazın ortasına.
Taner Bey, Kız Kulesi restaurantında rezerve yaptırmıştı bizlere. Annemle beraber Aleyna ile ben de davetliydim. Her ne kadar gitmek için isteksiz de olsam ailemi kıramamıştım. Elit bir mekana gidecektik neticede, aylardan Nisan ayının son durakları, Mayıs ayının bahar çiçeklerini ışıldattığı bir zaman dilimiydi.
İnce tül ve taşlarla bezeli, askılı, gecenin koyu karanlığı tonlarında bir elbise giymiştim. Aleyna da mini eteği ve straplez bluzuyla çekiyordu dikkatleri. Ama en şık annemdi tabiki de. Gül kurusu renk cümbüşleriyle donatılan uzun elbise ve süt kırındaki simli şalıyla kraliçeler gibiydi. Mutluydu, yüzünde açan güller dallanıp budaklanmıştı. Suratına renk gelmiş, aşkın fısıltılı kıpırdak heceleri gözbebeklerine konmuştu.
"Melekler arasında kaldım sanırım." diyordu Taner bey rezervasyon yaptırdığı masaya oturduğumuzda.
Vapurla geçmiştik karşıya, martılar karşılamıştı bizi çılgın danslarıyla. Deniz mavinin birleştiği beyaz dalgalarıyla höpürdetiyordu iştahını. Her şey mükemmeldi, mekan can alıcı, avizeler kristal tanelerinin hapsedildiği uzun silindir biçimindeydi. Bizim masamız camekan tarafındaydı, masanın üstü bahar çiçekleriyle donatılmıştı. Kadifemsi masa örtüsü narindi, yumuşaktı ve en az günümüz kadar parlaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜN DOĞUMU SERİSİ☆YILDIZ DÖKÜMÜ☆
Novela JuvenilAşka inanmayan genç liseli bir kız. Dağılan bir aile. Ve yeniden evlenen bir baba. Değişik bir kız kardeş. Ailenin çözülemeyen sırları. Ve yeni bir okul, okulun göz bebeği genç ve karizmatik bir erkek. Geçmişten gelen çocukluk arkadaşı. Büyüleyici v...