14.BÖLÜM KARLAR ÜLKESİNDE ÇİKOLATA KOKULU ÇOCUKLUK ANILARIM

1.2K 180 1K
                                    

*****

Nasıl sevilmez ki şiirler? Nasıl değer görmez bir şiir tanesi? Benliğe hapsedilen şiirlerce yazılmalı bu hayat hikayesi.

Medya müziği: Farah Zeynep Abdullah "Gel ya da git"

*****
Hikaye Kumbarası adlı kısa hikaye yarışmasında "Hayatın Solgun Tonlu Kuşakları" adlı çalışmam ile sevgili arkadaşım Thaleshie nin "Kadın" adlı çalışması birinci seçilmiştir. Yarışmayı düzenleyen sayın yazarımız betilayben ve tüm arkadaşlarımıza çok teşekkürler💙💙

Mutlu okumalar💚💛💚

🍭🍭🍭

Gözkapaklarımı titreterek açtığımda, loş ışık tanecikleri süzülüyordu kirpiklerime. Bir ağrı vardı başımda, zonkluyordu başım, acıyla buruşturuyordum yüzümü. Elimi başıma götürdüğümde sargı beziyle sarıldığını hissedebiliyordum. Geceydi, karanlıktı, yatak ucunda bükülen bedenler vardı. Ve parlayan yıldızlar vardı gece karanlığında. Pencereye yapışıveren kar taneleri vardı. İnce ince yağan her bir kar tanesi silebilir miydi ruhumun acılarını, belirsizdi.

Hatırlıyordum, kazayı, yaşanılanları, sokaklarda nasıl çılgınca koştuğumu. Gözlerim karanlık boşluklarda asılı kalırken binlerce travmayı hatırlıyordu benliğim o esnada. Bedenime hükmeden nice travmalar vardı geçmişimde. Anılarım vardı, çikolata kokulu çocukluk anılarım vardı, karlar ülkesinde. Ama çikolata kokulu bedeni göremiyordum, yoktu. Nereye saklanmıştı? Gitmek mi istemişti benden öylesine?

"Ah! Kendine geldi! Doktoru çağıralım anne!"

Kardeşimin sesi kulaklarıma doluşurken gözlerimin bulanıklığı artıyordu. Sızlıyordu beynim, acı vericiydi tahminlerim, kaza gerçekleşmişti ama yerine oturmayan yapboz parçaları vardı. O tırın bana çarptığını değil, sadece başımı vurduğumu ve yuvarlandığımı hatırlıyordum ana caddede.

Işıklar açılmış, sahne aydınlanmış, doktorlar ve hemşireler dolduruvermişti hastane kokulu bir odayı. Doğrulmuştum yatakta, gözlerime tutulan bir lazer ışığı hedef alıyordu gözbebeklerimi.

"Nasıl görüyorsun?" diye soruyordu tanıdık bir ses. Bulanıktı dünyam, hasarlıydı gözlerim, kendime gelmem saniyeleri alabilirdi belki de.

"Biraz bulanıksınız doktor."

Derin iç çekişleri duyabiliyordum. Annemle kardeşimin kıpırtıları, sesleri capcanlıydı ama görüş alanımda netlik belirmemişti henüz.

"Birkaç saate açılacak Melis. Şimdi yeni bir ilaç enjekte edeceğim. Sakinleştirici bir nevi."

Tanımıştım sesi. Kırpıştırdım gözlerimi, bulanık gören gözlerimi zorluyordum onu görebilmek için.

"Cengiz Bey!" diye mırıldanıyordum. Uzun soluklu nefes verdim burnumdan. Üşüyordu nefesim, tutarsızdı görüşlerim, bulanıktı dünyam ama neler olup bittiğinin farkındaydım. "Beni kurtaran arkadaşıma ne oldu?"

"Kızım dinlenmelisin. İki gündür kendinde değilsin." diyordu annem yumuşak ama telaşlı sesiyle. Tüylerimin ürperdiğini hissedebiliyordum, sezgilerimde yanılmamıştım. Çırpınıyordum kendi karanlık dünyamda. Gözlerimi ilk açtığımda yıldızların parlaklığını görebilen gözlerim, şimdi soluk bir dünyaya emanet edilmişti. "Ne oldu ona? Söyleyin bana!"

Umarsızca atıyordum çığlıkları. Kalkmak istedim, ayaklarımı yataktan aşağı salıverdim. Beyaz tonlardaki bedenler kesivermişti önümü. Kollarımı tutuyorlardı, ilaçları enjekte edebilmek için uygun damar arıyorlardı. Atıyordum kolları, istemiyordum ilaçları, görmem gereken bir kurtarıcı vardı. Ama engelliyorlardı beni, ben umrumda değildim kendimce, değer verdiğim varlık zarar gördü diye endişeliydim epeyce.

GÜN DOĞUMU SERİSİ☆YILDIZ DÖKÜMÜ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin