Uzun süren bir yolculuğun ardından nihayet eve gelebilmiştik. Arabadaki gergin ortam nedeniyle yol boyunca kimse konuşmamıştı. Jenny kapının önünde arabayı durdurduğunda korkudan ağzım kurumuş, avuçlarım terden ıslanmıştı. Aslında Jenny'nin evin yerini öğrenmesini istemiyordum ama David yüzünden buna mecbur kalmıştım.
"Seni böyle bırakmak hiç içime sinmiyor." Yutkundum ve kütük gibi olmuş boğazımı konuşmak için zorladım. "Sen git. Ben iyi olacağım." Arabadan hiç çıkmak istemiyordum çünkü beni içeride neyin beklediğini bilmiyordum. Başıma neyin geleceğini de. Ağır hareketlerle arabadan indiğimde bacaklarımı hissetmiyordum. Sanki vücudumda işini doğru düzgün yapan hiçbir kısım yoktu. Yüzüme sahte bir gülüş yerleştirdim ve Jenny'nin arabası uzaklaşırken ardından el sallamakla yetindim. Aynı ağır hareketlerle anahtarı yuvasına soktuktan sonra titreyen ellerimle kilidi açtım. Ürkek adımlarla bütün odaları tek tek gezmeye başladım. David hiçbir yerde yoktu. En sona odam kalmıştı.
Derin bir nefes alıp kapının kulpunu çevirdim. Bomboştu. David madem buraya gelmeyecekti, neden beni getirtmişti ki? Balkona açılan sürgülü kapıyı çekmeye çalıştım. Kımıldamıyordu. İçerisi fazla havasızdı. O nedenle pencereye yöneldim. O da kilitliydi. Odamdan hızla çıktım ve evde açılan herhangi bir pencere veya kapı olup olmadığını kontrol ettim. Dış kapı da dahil hiçbir kapı, pencere küçücük bir delik bile açılmıyordu. Omuzlarıma çöreklenen yorgunluk hissi ve havanın ağırlığı aklımın başıma gelmesini sağladı. Son gücümle mutfağa koştum ve tahmin ettiğim gibi David'i ocağın başında elinde bir çakmağı sanki oyunmuş gibi çevirirken buldum.
"Bu kadar zeki olduğun için," dedikten sonra ocağı kapattı. "Hayatını bağışlamalı mıyım?" Çakmağı çevirmeye devam etti. Ben yoğun gaz kokusundan iyice gücümü yitirmiştim. Dizlerimin üstüne çöktüm ve sırtımı mutfak dolaplarına dayadım. Derin nefes almaya ihtiyacım vardı ama havamı hemen bitirmek istemiyordum. Midem bulanmaya başlamıştı.
"Daha çok hareket etmemeni öneririm. Ne kadar hareket, o kadar oksijen ihtiyacı." Ardından abartılı bir hareketle elini alnına vurdu. "Ben ve altın kalbim..." Kaşlarımı çatarak ona bakmakla yetindim. Cenin pozisyonunda parkelere uzandım ve başımı soğuk zemine koydum. Ölüyor muydum? Bu kadar çabuk mu pes edecektim? Açılan kapının sesiyle David elinden çakmağı düşürdü. Aaron adımı sesleniyordu.
"Kate?" Son gücümle bağırmaya çalışmıştım ama sesimin bir fısıltı şeklinde çıktığına emindim. Aaron'ın koşar adımlarla benim bulunduğum yere doğru geldiğini duyabiliyordum. Beni yerden kaldırdı ve kucağına aldı. Yine aynı hızla dışarıya çıkardı. Aniden ciğerlerime soluduğum temiz hava öksürmeme neden olmuştu.
*
"Jenny beni aradı, senin çok garip olduğunu ve onu bir türlü yanında istemediğini söyledi. Ben de hayaletlerle ilgili olduğunu düşündüm. Buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyorum. İyi ki de o kadar acele etmişim." Sözlerini bitirdikten sonra başıma bir öpücük kondurdu. Odadaki pencere ve kapılar ardına kadar açıktı. İstemsizce ürperdim. Bir bebekmişim gibi beni battaniyeyle sarmaladı. İkimizde aynı anda söze başlayınca yine aynı anda durduk. Onun söylemeyeceğini anlayınca ben konuştum.
"Beni buradan çıkarır mısın?" Kirpiklerimi sevimli bir şekilde kırpıştırmaya çalıştım. Muhtemelen şirinlik yapan bir orangutana benzemiştim. Onlar da insan ırkının kuzeni sayılırlardı. Elinde olanla yetinmek buydu herhalde, o maymunumsu harekete karşılık içtenlikle gülümsedi. O kendini benim hızıma göre ayarlayıp önden yürürken benden beklenmeyecek bir cesurlukla elini tuttum. Yanaklarımın alev aldığını hissediyordum. Kafadan bacaklı olsam böyle salaklık yapmazdım herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceset Dedi Ki
FantasyFısıltılar... Benim ne olduğumu bilmiyorsunuz ama umarım öğrenmek için merak duyuyorsunuzdur. İşte benim yalanlar, ölümler ile dolu hayatım. Hapishaneme hoş geldiniz.