“David Conner.”diye fısıldadım istemsizce. Aniden ayağa kalktım ve geriye doğru birkaç adım attım. Ursula beni niye David’in mezarına getirmişti ki? Bana tuzak mı kurmuşlardı?
“Ursula?”Cevap vermeyince onu gözlerimle aradım ama yoktu. Hayaletlerin üzerime geldiğini hissediyordum. O an, Ursula’ya içten bir küfür salladım. Şimdi buradan nasıl çıkabilirdim ki ben? Birden onlarca hayaletin içinden geçerek kapıya doğru koşmaya başladım. Onlar da peşimden geliyorlardı. Hayaletlerin içinden geçmek bütün mutluluğumu almıştı sanki.
“O bizi görüyor.”
“Beni evime götür.”
“Neredeyim ben?”
“Kaçma!”
“Bize yardım etmek zorundasın!”Bütün bu çağrılara kulak asmadım ve kapıyı can havliyle açıp kendimi dışarıya attım. Nefes nefese kalmıştım. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Annemin büyükannemi ziyarete gittiğinde beni hiç götürmemesinin nedenini şimdi anlıyordum. Arabaya ilerledim, bir an önce buradan gitmek istiyordum.
*
Arabadan dışarıyı seyrediyor, tabelalardaki harfleri hecelemeye çalışıyordum. Küçüklüğümden beri oynadığım bir oyundu. Tabelalardaki kelimeleri ikişer ikişer ayırır, eğer artan bir harf olursa diğer tabelanın baş harfiyle birleştirirdim. Bu böyle sürüp giderdi ve evet, hiçbir zaman normal bir çocuk olduğumu iddia etmedim. Canım sıkılmıştı.”Niye konuşmuyorsun?” Genelde sessizliği bozan taraf olmayı tercih etmezdim, bu sefer dayanamamıştım.
“Sen niye konuşmuyorsun?”
“Şimdi konuşuyorum ya.”
“Her zaman konuşuyorsun zaten.”Bunu bıkkınlıkla söylemesi sinirime dokundu. Sanki yıllardır başını şişiriyordum beyefendinin.
“Biri bana bu tarz bir şey söylese, daha çok konuşup karşımdakini sinir ederim. Fakat senin için çenemi yoramam.”
“Sanırım bunun için Tanrı’ya şükretmem gerekecek.” Hah, işte yine en başa dönmüştük. Yola göz attığımda yolu yarılamadığımızı fark etmiştim. Nasıl konuşmadan duracağımı bilmiyordum.
“Müzik açar mısın?” Tek çözüm yolunu bulmuştum.
”En son baktığımda kendi elin yerinde duruyordu.” İnsanların eşyalarına dokunmaktan hoşlanmazdım. Bu nedenle ondan rica etmiştim ama geri zekalıydı. Anlamazdı. Sinirle teybin tuşuna dokundum. Dinlediğim şarkı önemli değildi, kafamı dağıtması yeterli bir kriterdi. CD’si gayet güzel düzenlenmiş, diye içimden geçirmeyi ihmal etmemiştim tabi ki.
”Been trying hard not to get in to trouble but I, I’ve got a war in my mind. I just ride.”Lana’nın hüzünlü sesi kulaklarıma dolmuş, beni epey sakinleştirmişken, birden şarkıyı değiştirdi. Bilmediğim bir şarkı açılmıştı.
“Bilmem fark ettin mi ama dinliyordum.”dedim ve sinirle müziğin sesini kıstım.
“Teknik olarak şarkı değişmesine rağmen hala dinleme eylemin devam ediyor.” Pes edecektim çünkü gerçekten her ağzımı açtığımda pişman oluyordum. Eğer freni kontrol eden ayağıma basamıyor olmasam, onu arabadan atmaya çalışırdım. Sinir bozucu yaratık.
“Keşke araba kaza yapsa ama sadece ben kurtulabilsem.”dedim ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Jared arabayı kenarı çekip durdurdu ve bana doğru döndü. Bu da uzun bir muhabbetin bizi beklediğini gösteriyordu.
“Senin dediğini yapmayan insanların ölmesini mi dilersin?”
“Evet ama seninle ilgili aşırı dilekte bulunuyorum, farklısın. Üzülme.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceset Dedi Ki
FantasyFısıltılar... Benim ne olduğumu bilmiyorsunuz ama umarım öğrenmek için merak duyuyorsunuzdur. İşte benim yalanlar, ölümler ile dolu hayatım. Hapishaneme hoş geldiniz.