Kızın sırıtışı tüm yüzünü kapladığında, içimde bir çekilme hissettim. Bunun karnımı sanki biri oyup yerinden sökmüş gibi bir his olduğunu söyleyebilirdim. Almak için yoğun çaba gösterdiğim derin nefesler karnımda açılan oyuktan uçup gidiyordu. Dişlerimi sıktım ve tüm organlarımın karnımdan akıyormuş gibi hissettirmesini yok saymaya çabalasam da bu çok zordu. Sıkı sıkı yumduğum gözlerimle, içimdeki çekilme sona erdiğine inandığım anda göz kapaklarımı yavaşça aralayarak etrafıma bakındım. Gözlerim bana tanıdık gelen karanlığa alıştığında, yine o parkta olduğumu ve kumların üzerinde durduğumu fark ettim. Düz ve son derece parlak görünen kuzguni siyah renkteki saçlarım hafifçe esen rüzgar nedeniyle yüzüme çarpıp beni rahatsız ediyordu. Bu saçların bana ait olmadığını söyleyebilirdim. Küçük kız -artık adını öğrenmem gerekiyordu- karşıma geçti ve bana uzun uzun baktı."Şimdi, hissetme zamanı." Vücuduma hiçbir şekilde hükmedemiyordum. Çünkü bu benim bedenim değildi ve ben kızın bedenine hapsolmuştum. Ellerim istemsizce kuma daldı ve bir avuç kumun elimde yarattığı kaşındırıcı his beni gülümsetti. Kızı bu hareket gülümsetiyor olmalıydı ki, bu benim de gülümsememi sağlıyordu.
Havanın gittikçe kararmıştı. Elektrik direği insanın tüylerini diken diken eden bir sesle yanıp sönmeye başlamıştı. Rüzgar saçlarımı uçurduğunda ve gözüme hatırı sayılır miktarda kum tanesi kaçtığında anlamıştım.
Zamanı gelmişti.
Ölme zamanım gelmişti. Birden başımı kaldırıp arkama baktım. Bana kısacık gelen saniyeler süresince katilimi net bir şekilde görebilmiştim ve bu da onu hafızama kazımama yetmemişti. Sanki bu yüzü daha önce görmüş gibi, sanki onu yıllardır tanıyormuş gibiydim. Bu kısa zaman diliminde ve karanlıkta yüzünü görebilmem nasıl mümkün olabilirdi ki? Sırtıma saplanan bıçağı hissettim. Önce, ince ve sivri ucu derimi delmiş, yağ tabakasını parçaladıktan sonra kas dokuya ulaşmıştı. Adam muhtemelen bıçağın keskin kısmını en sonuna kadar sokacaktı. Tenimden usulca akan sıcak kanla irkildim. Bütün gücümü yavaş yavaş kaybetmeye başladım. Bedenim sakince kuma yığıldı. Kum tanelerini yüzümde belli belirsiz hissediyordum ve bu hissin gittikçe kaybolacağını da biliyordum. Sırtımdaki ağrının yavaş yavaş yok olmaya başladığını fark ettim. Kalp atışlarımın artık duyulmaz hale geldiğini anladım. Ölüyordum. Daha doğrusu, kız ölüyordu. İçime derin bir nefes çektim. Her şeyin bittiğini hissederken karnıma yine o dayanılmaz oyuk açılmıştı.
Yine sıkıca yumduğum gözlerimi araladım ve nerede olduğumu kontrol ettim. Hiçbir şey beyaz değildi, cehenneme gitmiş olmalıyım diye düşünürken kırmızı rengin hakim olduğu bir yerde olmadığımı da fark etmiştim. Yine koltuktaydım, oturuyordum. Duvardaki saate göz attım. Kızı ilk gördüğüm zamanla dakikası dakikasına aynıydı. Kendi kendime gülümsedim. Kate'i tebrik etmek istiyordum. Çok başarılı bir bilinçaltı vardı kesinlikle. Ne güzel anlık uyuyup bir de rüya görmüştü. Aferin yavruma...
"Bunun biraz kötü olduğunu kabul ediyorum. Bunun için özür dilerim ama böyle boş boş durmak yerine yüzünü bir kağıda çizmeye ne dersin?" Kız ısrarla omzumu dürttüğünde bunun ne yazık ki bir rüya olmadığını anlamıştım. Aslında bunun için bayağı çabalamıştım ama olmamıştı işte. Sağ tarafımda duran gazete yığınının içinden temiz kağıt çıkardım ve yine uzun araştırmalar sonucu bulduğum kalemi elime aldım. Bütün resim yeteneğimi kağıda dökmem gerekiyordu ama resim yeteneğimin olmadığını çizdiğim, daha doğrusu çizemediğim, yuvarlaktan anlamıştım. Yuvarlak yerine dikdörtgen çizmiştim. Elimdeki kalemi gelişigüzel savurmaya devam etsem de sonucun değişmeyeceğini biliyordum.
"Film izlerken bir anda resim aşkın mı kabardı?" Aaron kola bardaklarından bir tanesini bana uzattıktan sonra elimdeki taslağa, sanat eserine, resim dışında her şeye, hatta tuvalet kağıdına bile benzeyen kağıda boş boş bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceset Dedi Ki
FantastikFısıltılar... Benim ne olduğumu bilmiyorsunuz ama umarım öğrenmek için merak duyuyorsunuzdur. İşte benim yalanlar, ölümler ile dolu hayatım. Hapishaneme hoş geldiniz.