Multimedia'da Jenny var. :)
Gözlerimi açıp Jenny'i uyandırmamaya özen göstererek yatağın ucuna kaydım. Bir çift gözün hareketlerimi dikkatli bir şekilde incelediğinin farkındaydım. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşabileceğimi anlamıştım.
"Aaron, neden buradasın?" Saat gecenin ikisi olmuştu ve sabah okula gitmem gerekiyordu.
"Jenny'nin uyumasını beklemek zorundaydım. Senin başına gelen her şeyi öğrendim. O Matthew denen psikopatı parçalara ayırmak istiyorum." Kendisinden başka birine 'psikopat' şeklinde seslenmesi üzerine, küçümsercesine tek kaşımı kaldırdım. İtiraf etmeliydim, Aaron kızdığı zaman gerçekten korkunç görünüyordu. Onun daha çok bu haliyle zaman geçirmiş olan annem, benim Aaron'dan şuan korktuğum gibi korkmuş olmalıydı. "Ayrıca, Jared'ı da öldürmek istiyorum." Yumuşatma gereği duymadığı bakışlarından anladığım kadarıyla, bütün bunları başıma açtığım için bana da kızmıştı. Ölüm tehditlerine karşı ağzımı açıp tek laf edememiştim. O sakinleşmeye çalışırken sessizce oturdum.
"Sadece senin için öfkemi kontrol altında tutmaya çalışıyorum ama bu senin umurunda değil. Sadece konuşmak için yanına geldiğimde seni Jared ile..." Dişlerini sıktı ve cümlesini tamamlamamayı tercih etti. Yüzümü eğdim. Konuşacak bir şey yoktu. Jared beni kendini öpmeye zorlamamıştı ve Jenny gelmeseydi onu engellemeyecektim. Yani sanırım. Belki aptalca bir şey yapmış olacaktım ama bunu o an düşünememiştim. Benim konuşmayacağımı anlayan Aaron devam etti.
"Canımı en çok acıtan şeyse ona artık karşı koymuyor oluşun. Bu beni deli ediyor." Sesinde öfkenin haricinde acıyı hissedebilmiştim. Ne yapsaydım şimdi? Onun için üzülse miydim bir de?
"Uyumak istiyorum." Başını kaldırıp bana baktı. Yüzünün kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. Sinirden miydi yoksa ağlamak üzere olduğundan mı bilememiştim.
"Seni seviyorum." diyerek gözden kaybolmuştu. Silkindim ve Jenny'nin yanına uzandım.
"Kiminle konuşuyorsun?" dedi homurtularının arasında.
"Hayalet işte." dedikten sonra ona sokulup kolumu beline attım. İrkildiğini hissettiğimde kıkırdamıştım. Üstelemedi ve kıymetli uykusuna geri döndü.
*
Uzaklardan bir telefon sesi geldiğine emindim. Uzak olarak kast ettiğim bölgenin odam olmaması için yalvarıyordum ama boşaydı. Komodinimden geldiğine emindim. Tek elimi komodinin üzerinde gezdirdim. Telefonumdan geldiğini tahmin ettiğim, yere düşme sesi hoşuma gitmemişti. Ağlamaklı bir ifadeyle gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. Yatağımdan kalkmadan telefonu almaya çalışıyordum. Ağırlığımı Jenny'nin üzerine vermiştim. Son bir hamleyle telefon elimdeydi ama arayan kişi vazgeçmiş olmalıydı. Telefonun saatine baktığımda gördüklerime inanamadım. Beni bu saatte uyandıran cani insanı asla affetmeyecektim. Arayan kişinin ismini gördüğümde telefonu elimden düşürdüm. Tekrar yatağın altından alma girişimlerim başarılı olmuştu ve sonunda o kişiye dönebilmiştim.
"Aramayacaksın sanmıştım." dedi Scott bıkkın ifadeyle. Sanırım saatten haberi yoktu. "Koşudan geldikten sonra eve geldiğimde bir telefon geldi ve-"
"Sen bu saatte kalkıp koşuyor musun? Scott garip birisin." Uzun bir sessizlik olmuştu. Sanırım cidden konuşmak istiyordu. Hem de bu saatte... Hüznümü bir kenara bırakıp derince iç çektim.
"Anlat," Onayımla birlikte konuşmaya başladı.
*
Sabah kalkmaktan deli gibi nefret etsem de, işe başladığımdan beri kalkmam gereken saatten daha önce kalkıyordum. Jenny'i uyandırmayı da deli gibi istesem de, onu uyandırmadan komodinin üstüne nereye gittiğime dair bir not bıraktım. Hava soğuktu ve daha sabah olmamıştı. En azından benim için. Dışarıda donmak üzereyken eve yavaşça yaklaşan bir araba sesi duydum. Scott gelmişti. Tek kelime etmeden arabaya binip ehliyet kemerini bağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceset Dedi Ki
FantasíaFısıltılar... Benim ne olduğumu bilmiyorsunuz ama umarım öğrenmek için merak duyuyorsunuzdur. İşte benim yalanlar, ölümler ile dolu hayatım. Hapishaneme hoş geldiniz.