Ben Jenny’e küfrederken karanlıkta kim olduğunu seçemediğim biri kolumdan çekip beni bir evin bahçesine soktu. Bahçedeki ışıklar yardımıyla beni çeken kişinin kim olduğunu anladım. Elimi ondan kurtarma çabalarımı sonlandırdım. Tam ağzımı açıyordum ki ben konuşmadan konuşmaya başladı.
“Lütfen beni sonuna kadar dinle. Sözümü kesmeni istemiyorum. Bana beni dinleyeceğine dair söz vermiştin.”
Dişlerimi sıkarak konuşmaya başladım. “Peki. Sen konuşmadan önce bir şey sormak istiyorum. Jenny de bu işin içindeydi, değil mi Aaron?!” Gülümsedi ve başını onaylarcasına salladı. Ben Jenny’e gösterecektim gününü…
“O gün oraya gelemememin ve seni arayamamamın bir açıklaması var.” Gözlerinin içine bakıyordum. Gerçeği söylediğini anlamaya çalışacaktım. “Kate, sen benim hatalarıma göz yumsan da, ben ailenin bana karşı bu kadar toleranslı olmayacağını düşünüyorum. O yüzden onlarla tanışmaktan ve konuşmaktan çekiniyorum. Çünkü çabuk öfkeleniyorum, biliyorsun ve öfkelendiğimde de gözüm hiçbir şeyi görmüyor.” Sözünü kesmeyeceğimi söylemiştim ama dayanamadım.
“Hayır Aaron. Senin korktuğun şey bu değil. Sen benim ailemle tanışmanın ilişkimizi farklı bir hale sokacağını düşünüyorsun. Gerçi, artık bir ilişkimiz de kalmadı. Mahvol-”
“Sözümü kesme demiştim.” dedi uyarırcasına. Gözlerimi devirdim.”Eğer ben senin dediğin şeyden korkuyor olsaydım,” Yumruk şeklinde duran elini kaldırdı ve açtı. Avucunda küçük, kenarları oval ve kare şeklinde siyah bir kutu duruyordu. Şaka yapıyordu, değil mi? “Aaron şaka mı yapıyorsun? Bak-“
“Lütfen konuşma. Gerçekten konuşarak bu anı mahvediyorsun.” Kutuyu açıp içinden yüzüğü aldı. Sol elimin yüzük parmağına yüzüğü geçirdi.
“Hey, benim fikrimi almaya ne dersin?” Sorumu duymazdan geldi. “Şimdi bana inanıyor musun?”Elimdeki yüzüğe baktım. Benim oraya baktığımı fark ettiğinde elini elimin üzerine koydu. Parmağındaki gümüş, düz yüzüğü fark ettim. Kaşlarımı çattım.”Erkekler yüzük takmaz ki.” dedim şaşkınca.
”Ben sana ait olduğumu herkesin bilmesini istiyorum.” Boynuna sarıldım.
”Senden nefret ediyorum. Bir şekilde yine kendini affettiriyorsun.” Onu ne kadar çok özlediğimi fark etmiştim. Kollarını etrafıma doladı. “Senden hiç ayrılmak istemiyorum.” dedi kulağıma fısıltıyla. Yerimi iyice sağlamlaştırırken mırıldandım. “Ben de.”
*
“Senin kaç tane evin var?” dedim ağzıma patates kızartması sokarken.”Bir gün sayarım.” dediğinde çiğnediğim patatesi zorlukla yutmuştum. Bahçe mükemmeldi. Her tarafta papatyalar vardı. Baktıkça içim açılıyordu. “Senin papatyaları sevdiğini duyduğum gün, bu evin bahçesini tamamen papatyalara ayırdım.” Dikkatimi çiçeklerden çekip ona yoğunlaştırdım. Konuşmaya devam etti.”Senin odana bıraktığım papatyalar buradandı.”
“Daha ne kadar romantik olabilirsin bilemiyorum. Seni hiç hak etmedim ben.” Bir yandan da tepeleme dolu bir kaşık makarnayı ağzıma götürüyordum. Sırıttı. Ben de yemek yemeye devam ettim.
*
“Böcek olmadığına eminsin değil mi?”Başımı göğsünden kaldırıp dik dik ona baktım. Papatyaların olmadığı bir çimlik alanda uzanıyorduk. Mis gibi çim kokusunu içime çektim.
“Kate böcek olmayan bir bahçe gördün mü?” Gülüyordu ama ben sevmiyordum eklem bacaklı kardeşlerimizi. Onlardan kardeş de olmazdı zaten. Esen rüzgarla kollarımdaki tüm tüyler diken diken oldu. “Neyse. Üşüdüm ben. İçeri girelim.” dedim ve doğruldum. O da doğruldu ve üzerindeki ceketi çıkarmaya çalışırken onu durdurdum. “Sen üşürsün. Zaten en sevmediğim harekettir bu filmlerde. Yani erkek üşümüyor mu da ceketini veriyor? Ne o, kutup ayısısınız da biz mi bilmiyoruz?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceset Dedi Ki
FantastikFısıltılar... Benim ne olduğumu bilmiyorsunuz ama umarım öğrenmek için merak duyuyorsunuzdur. İşte benim yalanlar, ölümler ile dolu hayatım. Hapishaneme hoş geldiniz.