Açık kapıdan içeriye Aaron daldı. ”Bir şey buldum.” Onu görünce sırıtmıştım ama annemin bakışlarını üzerimde hissettiğimde somurtmam gerektiğini geç de olsa anladım ve ifademi toparladım.
“Ne buldun?”Annem benden önce cevap vermişti. Aaron ona bakmıyor, ısrarla bana bakıyordu. Sonra Bay Murphy’e döndü.
“Sizin aklınızdaki hastalık nedir? Afrika ile ilgili olan.” Bay Murphy bir süre duraksadıktan sonra aklına hastalık gelince yavaşça konuşmaya başladı.
“Belirtileri bir araya getirirken bir hastalık bulmuştum.” Başını kaşıdı. Bir sürelik düşünmenin ardından heyecanla devam etti. “Buldum, ‘kene’ adında bir böceğin ısırmasıyla meydana geliyordu. Ya da hastalığı kapmış kişinin dışkısı, kanı veya tükürüğü ile. Aslında senin bu hastalık ile alakan olmadığını biliyordum ama daha önce hiç karşılaşmadığım için merak ettim ve bir süre araştırdım.” Suçlu suçlu başını yere eğdi.
“Ben Kate’in hastalığının bu olduğunu düşünüyorum.” Aaron’a dalga geçer gibi baktım.
“Nasıl Afrika’da yaşayan bir böcek Philadelphia’nın ortasında beni ısırsın ki? Bilgin olsun diye söylüyorum, Afrika’da hiç bulunmadım.”
“Biliyorum. Zaten Afrika’da bulunan sen değilsin.” Bay Murphy itiraz etti.
“Aslında tam olarak Afrika’da olması gerekmiyor. Birçok Asya ve Doğu Avrupa ülkesinde görülüyor.” Gerçekten çok aydınlatıcıydı. Bu coğrafyalarda da bulunmadığımı ona hatırlatmalı mıyım acaba Kate 2? Sen ne dersin?
“Kate senin yeni yakalattığın suçlunun Afrika’da yakalandığını bilmiyor musun? Ben, sana hastalığı getirenin, yani böceği taşıyanın o olduğunu düşünüyorum.” Son yakalattığım suçludan kastının hayalet olduğunu anlayınca kaşlarımı çattım. Bir böceği bir hayalet nasıl taşıyabilirdi ki? Sorumu aynen ona ilettim.
“Yani, ondan nasıl hastalık kapmış olabilirim ki?” Bay Murphy’nin annem ve benim hayaletleri görme yeteneğimden haberi olup olmadığını bilmediğimden üstü kapalı konuşuyordum.
“Bunu daha sonra konuşuruz.” Aaron’ın da aynı özeni göstermesi güzeldi.
Devam etti. “Şimdi, senin hastalığının kene adında bir böcekten ileri geldiğinde hem fikir miyiz?”
Bay Murphy bir kez daha itiraz etti. “Hayır. Bunun için kan testini daha iyi incelemeli, biraz daha araştırma yapmalıyım. Eğer dediğin doğru çıkarsa çocuk, bu hastalık ile ilgili okuduğum şeyin doğru olmamasını dilerim.” Korkarak da olsa sordum.
“Okuduğunuz şey neydi, Bay Murphy?” Omzunu silkti. “Önemli bir şey değil. Bu hastalıkta mortalite oranı %30. İyi haber ise, zaten ölenler hastalığın ikinci haftasında ölüyor. Bugün hastalığının 6.günü. Yani 1 günün kalmış olabilir. Elimizi çabuk tutmalıyız. Ben gidip biraz araştırma yapacağım. George’un kızı, sen de benimle geliyorsun.”Annemi kast etmişti. Kızı belki de 1 gün sonra ölecek birinden bunu istemeyi ancak Bay Murphy yapardı zaten. Annem bir süre itiraz etse de Bay Murphy’nin ısrarlarına dayanamadı ve gitti. Yatağın iki tarafında dikili duran Aaron ve Jared’a baktım. İkisinin de birbirlerinin varlığından rahatsız olduğuna onları tanımayan biri bile emin olabilirdi. Buradan ayrılmaya niyetleri yok gibi durduklarından ve bu gerginliği çekemeyecek olduğumdan uyumaya karar verdim. Hem, hayatta olan son zamanlarını da uyuyarak geçirmek tam bana uygun bir hareketti. Ben uyurken birbirlerini boğmazlardı umarım.
*
Dünden beri ne Bay Murphy, ne annem yanıma uğrayamamışlardı. Hastalığımı çözmüş olduklarına inanmak istiyordum. Sıkıntılı bir şekilde yatağımda kıpırdanıp çarşafla oynayarak sıkıntımı geçirmeye çalıştım. Birden odamın kapısı çalınmadan açılmış ve içeri annem girmişti. Bay Murphy anneme kapıyı çalmamasını ne kadar ayıpladığını belli edecek iki saniyelik soğuk bakışlar attıktan sonra içeri girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceset Dedi Ki
FantasiFısıltılar... Benim ne olduğumu bilmiyorsunuz ama umarım öğrenmek için merak duyuyorsunuzdur. İşte benim yalanlar, ölümler ile dolu hayatım. Hapishaneme hoş geldiniz.