Two

12.4K 448 462
                                    

Sabah saat altıda kalktığımda daha doğrusu kalkmaya çalıştığımda, patronuma hayatı boyunca duyamayacağı küfürler ediyordum. Tanrı aşkına güneş bile bu saatte etrafı aydınlatmaya utanıyor gibiyken ben, manyak patronum sağ olsun esnemekten kızarmış gözlerimle aynada kendime bakıyordum. Bu arada şuna açıklık getirmek istiyorum şu an ayakta dikilmiyordum. Klozette kıçım buz tutana kadar boş boş oturmayı oldukça seven bir insandım.

En sonunda pes ederek banyoda ki işlerimi tamamladığımda neredeyse sürünerek odama geçmiştim. Uykumu açması için kalkar kalkmaz bilgisayarımdan rastgele şarkılar açmıştım. Bunu yapmasaydım muhtemelen sessiz ortamda yapacağım tek şey, uyumak ve daha başlamadığım işimden kovulmak olurdu. Bir yandan esniyor bir yandan akşamdan hazırladığım kombini giymek üzere üstümde ki geceliği çıkarıyordum. Odada Pharrel Williams'ın eşsiz sesi dolduğunda iç çektim. Normalde bu adamın şarkılarına bayılırdım ancak şuan odamın içinde yankılanan Happy şarkısı sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Geceliğimi çıkarıp elimde buruşturdum ve bilgisayara fırlattım.

''Mutluymuş siktir oradan sabahın bu saatinde kalkan birisi 'Çünkü mutluyum!' diyerek hazırlanamaz.''

Kendi düşünceme istemsizce gülerken giyinmeye başlamıştım bile. Akşam huzurlu bir şekilde film izlerken çok sevgili (!) patronum bana sabah yedi buçukta beni almaya geleceklerini, bu yüzden tam yedi buçukta kapıda olmamı emretmişti. Bütün gecem bu mesaj yüzünden yastığıma sarılıp ağlama isteğimi bastırmakla geçmişti, gerçekten. Eski şirketimde işe gitme saatim normal insanlar gibiydi, bu yüzden hiçbir zaman kalktığım saati sıkıntı yapmamıştım. Ama buraya gitmek için sabahın altısında kalkmak zorunda kalacaktım. Tanrı aşkına sen patronsun, öğlen bile işe gitsen olurdu neden kendine ve bana bu işkenceyi yaparsın ki!

Üç ay işsiz kalmış ve çoğu geceler uyumamış biri olarak uyku düzenim kesinlikle bok gibiydi. Bu yüzden gece uyumak için kendime saçma yollar bulmuş, gereksiz şeyleri düşünmüştüm. Tam olarak uyumadan önce, patronumla olan inanılmaz normal(?) konuşmamı düşünmüştüm. Gerçekten her gün öyle olacaksa ya onu aşağı atardım ya da kendimi aşağı atardım. İğneleyici sorular ve rahatsız edici bakışlar kesinlikle katlanamayacağım şeylerdendi. Bütün bunlar bir yana oldukça yakışıklıydı ve ben kesinlikle ondan etkilendiğimi belli etmemek için elimden geleni yapacaktım. Lezbiyen olsaydım bile onun beni etkileyebilecek bir havası olduğuna kanaat getirmiştim. Etkileyici, yakışıklı ve son derece kusursuz olduğu kadar kafasında birkaç tahtanın eksik olduğunu düşünüyordum.

Gerçi kafasında birkaç tahtanın eksik olduğu insanlar, son derece mutlu oluyorlardı. Gerçekten dünya üzerinde onları üzebilecek hiçbir şey yoktu ve sanırım patronumda onlardandı.

Düşüncelerim arasında kıyafetlerimi çoktan giymiştim bile. Duvarda ki nefret ettiğim saate bakıp, saatin altı buçuk olduğunu görünce gerilmiştim. Hızlı bir şekilde makyaj yapmak üzere devasa makyaj masama ilerledim. Klişe bir şekilde 'sade bir makyaj yaptım' diyemezdim. Kesinlikle makyaj yapmakla aramda çok ciddi bir ilişkim vardı. Genel olarak maaşımın büyük bir kısmı kozmetik mağazalarına yatırılıyordu ve ben artık gerçekten kozmetik markalarının sayemde zengin olduklarını düşünüyordum. Düşünceler arasında yaklaşık kırk beş dakikamı alan makyajımı, dudaklarıma bordo ruju sürerek bitirmiştim. Ayakkabılarımı giymek üzere oturduğum makyaj koltuğumdan kalkarken, yatağın üzerinde duran şirket telefonuna bildirim gelmişti. Derin bir nefes alarak yatağıma doğru adımladım ve telefonu elime aldıktan sonra hızlıca kilidi açtım. Mesajlar kısmına girdiğimde gelen mesajın patronumdan olduğunu görmüştüm.

Harry Styles: Günaydın Bayan Townes, umarım hazırsınızdır birazdan orada olacağız.

Alice Townes: Günaydın efendim hazırım sizi bekliyorum.

Skin | hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin