Kırmızı rujumu dudaklarım üzerinde gezdirirken, telefonumun titremesiyle irkildim. Ruju dudaklarımdan uzaklaştırıp önümde ki telefonu elime alırken esniyordum. Telefonumun kilidi açıp gelen mesaja baktığımda bunun Bay Styles'tan olduğunu gördüm.
Harry Styles: Yarım saat sonra oradayım Townes uyandın mı?
Alice Townes: Uyandım ve hazır sayılırım efendim.
Günaydın demeden direkt olarak konuya giren Bay Styles dünden beri sinirimi bir hayli bozuyordu. Tabii ki ona sinirli olmamın sebebi şu dün yaşadığımız 'gül yollama' dramasıydı. İstediği gibi verdiği adrese birkaç demet gül yollamış ve kıskançlığımdan kudurmuştum. Hatta bu kıskançlığım bana geri dönüş yapmış ve Bay Styles'a beni aldatmış gibi bakmakla yetinmiştim.
Ancak mükemmel patronum son derece umursamaz biri olduğu için, benim tavırlarım umurunda bile olmamıştı. Oflayıp dudaklarımı birbirine bastırıp aynada son kez kendimi kontrol ettim. Hemen ardından sandalyemden kalkıp açık çantama rujumu attım ve ayna karşısına geçtim. Bugün tamamen kırmızı bir takım ve içime siyah bir bluz giymiştim. Normalde tamamen kırmızı giyinmek gibi bir huyum yoktu ancak patronumun çiçekli takımları bile onda güzel durduğundan, giyimime dikkat etmek zorunda kalıyordum.
Gerçi patronum üzerine bir çuval geçirip iş yerine gelseydi bunun bile ona yakışacağından gerçekten çok emindim.
Bilgisayardan son ses Jealous melodisi yükselirken şarkının dün ki ruh halime inanılmaz uygun olması, kıkırdamama sebep vermişti. Beyoncé 'ben kıskancım' dedikçe onu öyle iyi anlıyordum ki...
Üzülerek bilgisayarımı kapattıktan sonra boy aynasından son kez kendimi süzdüm. Onaylayıcı mırıltılar eşliğinde, kahvemi ve siyah çantamı alıp kendimi odamdan dışarı attım. Mutfakta özellikle ocağa ve ardından her hangi bir elektronik eşyanın çalışmadığına emin olarak kendimi dış kapıya doğru ilerlettim. Eski işimden ayrılmadan önce ki oturduğum evde, ocağın açık kalması ve bir şekilde ateşin perdelere sıçramasıyla mükemmel evimde yangın çıkmıştı. Aklıma o gün geldiğinde ürpermeden edemedim.
Son kez mükemmel evime veda edip kendimi dışarı attım ve çelik kapımı kilitledim. Her sabah olduğu gibi bu sabahta komşumla karşılaşınca bu kadının bu kadar mutlu ve enerjik olmasına bir kez daha sinirlenmiştim. Bezmiş adımlarla asansöre ilerledim ve kabinin buraya gelmesini bekledim. Komşum yanımda ağzında ki sakızı iğrenç bir ses çıkarak çiğniyor ve sinir kat sayımı arttırıyordu. Derin bir nefes alıp ona döneceğim sırada elimde ki telefona gelen bildirimle bundan vazgeçtim. Telefonumu hemen açıp baktığımda Bay Styles tekrar mesaj atmıştı.
Harry Styles: Ben geldim ve bil bakalım burada kim yok?
Alice Townes: Asansördeyim efendim geliyorum
Hayır ne var beş dakika fazladan beklesen ölecek misin be adam!Bu adamın bu kadar dakik ve despot olması gerçekten sinirlerimi bozuyordu. Koskoca patron iş yerine çalışanlarından önce gidiyordu. Hadi tamam sen gidiyorsun benim suçum neydi ki? Gerçekten bu erken kalkma konusunda patronumdan hala nefret ediyordum ve bu nefretim her geçen gün bir çığ gibi büyüyordu.
Düşüncelerimi asansörden gelen ses böldüğünde aceleyle açılan kapıdan kendimi kabine attım. Zemin katın düğmesine basıp ayaklarımı sakin bir şekilde yere vurup ritim tutarken, asansörün hızla inmesi için dua ediyordum.Patronumun sağı solu belli olmuyordu ve ben ondan birkaç dakika geç kaldığım için azar işitmek istemiyordum. Gerçekten her sabah on ikinci katta oturduğum için kendime küfür ediyordum, ki ben bu eve geçebilmek için evi benden önce beğenen insanlarla kavga etmiştim. Neredeyse aşık olduğum evden nefret etmeme sebep olan patronuma her sabah seve seve küfür ediyordum.