''Çok özür dilerim efendim gerçekten ayağım kaydı yoksa ben neden kendimi sizin kucağınıza atayım? Tanrı aşkına siz benim patronumsunuz ve benim asla patronumla-''
''Townes çeneni kapat artık, başımı şişirdin.''
''Ama Bay Styles-''
''Bak bir kez daha konuşursan seni gerçekten kovarım.''
Sessiz kalıp dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı yere eğdim. Bay Styles arabada biraz daha yayılıp telefonuyla tekrar ilgilenmeye başladığında, şirkette yaşadığımız anlar gözümün önüne geldi.
Kucağına düştüğümde bir süre gözlerime bakmış ve belimi sıkmıştı. Şaşkınlığımı üzerimden attığımda hızlıca kucağından kalkmış ve ondan özür dileyerek odasından çıkmıştım. Odasından çıkıp lavaboya gittiğim zaman biraz dans etmiş olabilirdim, çünkü patronumla ilgili kirli hayallerimin ufacık bir parçası gerçekleşmişti. Sonrasında üzerime çöken utangaçlık ve telaşla patronumun saçma bir şekilde bunu özellikle yaptığımı düşünmesi hissine kapılmıştım.
Gerçekten böylesine ikonik bir andan sonra bu kadar utanacağımı ve paranoya yapacağımı bilseydim, o anın tadını çıkarır ve 'Ay yanlışlıkla oldu' diyerek biraz ona sürtünürdüm. Açık olmak gerekirse hiçbir zaman masum bir kız olamamıştım, kendimi bildim bile arsız bir yanım hep vardı ve sadece bastırırdım. Bay Styles bu arsızlığımı bastıramadığım tek kişiydi ve onunla ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Düşünceler arasında dalıp gittiğim sırada, çantamda ki telefonumdan ard arda gelen mesaj bildirimi sesiyle irkildim. Bacaklarımın üstünde duran çantamdan telefonumu çıkarıp kilidini açtım ve bildirim sekmesinden gelen mesaja girdim. Celine birkaç mesaj atmıştı.
Celine: Dersten çıktım
Celine: Sende işten çıktıysan Peggy Porschen'a* gidelim
Alice: Çıktım şuan yoldayım
Alice: Eve gidip üzerimi değiştirmem lazım sen geç ben geliyorum.
Celine: Tamam bebeğim
Celine: Bu arada sende güneş gözlüğümü unutmuşum, onuda getir.
Alice: Tamam
Uygulamadan çıktım ve derin bir nefes alarak telefonumu elimde tutmaya devam ettim. İstemsizce bakışlarım yan tarafıma kaydığında tek kaşını kaldırmış beni izleyen patronumla karşılaştım.
''Bir şey mi oldu?''
Kuşku içerisinde sorduğumda başını iki yana sallayarak omuz silkti. Sorumu cevapsız bıraktıktan sonra az önce yaptığı gibi umursamaz bir ifadeyle deve kuşu gibi gömüldüğü telefonuna tekrar gömüldü. Camdan dışarı bakıp yaklaştığımızı görünce içime bir rahatlık çökmüştü. Bir an önce Peggy'ye gidip o harika pastalarından yemek istiyordum.
Araba nihayet apartmanın önüne geldiğinde ilk defa bu kadar rahatlamış hissediyordum. Biraz daha bu arabada onunla aynı havayı solusaydım yapabileceğim iki şey vardı. Birincisi şoföre arabadan inmesini söyleyip araba fantezisi, ikincisi ise utançtan hızla giden arabadan atlamak. İkinci seçenek bana daha yakın geldiği ve kendimi gerçekten sevdiğimi düşünecek olursak evime gelmek, beni cennete gelmiş gibi hissettirmişti. Bill arabayı apartmanın önünde durdurduğunda belli belirsiz bir gülümseme yayıldı dudaklarıma. Önce şoföre iyi akşamlar dedikten sonra patronuma döndüm.
''İyi akşamlar Bay Styles.''
''Sana da.''
Kapıyı açtım ve ayağımı dışarı attığım sırada, patronumun sesini duymak durmama sebep olmuştu. Ona dönüp diyeceği şeyi merakla bekledim.