"Ah, Devon gerçekten çok üzgünüm."
Bütün kaba kuvvetine ve sarf ettiği yumruklarına rağmen Dawn'ı kucağımda sabit bir şekilde tutmaya çalışıyordum. Son yumruğunu da acımasızca çeneme indirdiğinde yüzümü buruşturdum. Bu seferki epey acıtmıştı.
"Sorun değil," dedim Mali'ye aynı anda gülümsemeye çalışarak.
Oysaki çok büyük bir sorundu.
Mali ellerindeki market poşetlerini mutfak tezgahına fırlatır fırlatmaz can havliyle kucağımda sakinleştirmeye çalıştırdığım oğlu Dawn'ı aldı. Dawn o sırada çenemin diğer tarafına bir yumruk daha attı.
"Tamam bebeğim geldim işte."
Mali, Dawn'ı sakinleştirmeye çalışırken başını omzuna yaslamasına sağladı. Dawn hep o şekilde ağlama krizlerini terk eder ya da ancak o pozisyondayken uyuyabilirdi. Mali'yi kokusundan bile tanırdı. Bana buzdolabını işaret ederken "Tatlım çok yoruldun biliyorum ama, rica etsem Dawn'ın sütünü sadece birazcık ısıtabilir misin? Cezve hemen orada." dediğinde başımı salladım. Ben buzdolabına doğru adımlayıp Dawn'ın içmesi için her zamanki bölmeye bıraktığı sütü alıp tekrar tezgaha dönerken, Dawn ve Mali yukarı odaya çıkmışlardı.
Mali ile çok kısa bir süredir tanışıyordum. Annem, kasabanın kadınlarının toplanıp oluşturduğu bir dernekte gönüllü olarak Mali'nin annesiyle birlikte çalışıyordu. Arkadaşının kızının bir bakıcıya ihtiyaç duyduğunu söylediğinde başlarda gönülsüzce kabul etmiş olsam da sonraları Mali'nin ne kadar tatlı bir insan olduğunu gidip gelerek anladıkça, o gönülsüzlüğümden eser kalmamıştı.
Annemden ve yakın oldukça Mali'den dinlediğim kadarıyla eşinden bir sene boşanmıştı. Doğru olmayan bir evlilik olduğunu Dawn'a hamile kaldığı zaman fark etmiş ve tekrar New York'a dönmüş. Eve döndüğünde babasıyla birlikte çok fazla problem yaşadığı için de orada daha fazla kalamayıp kasabanın Doğu yakasında kendine bir ev tutmuş. Burada bir şekilde düzen tutturup yaşamaya çalışıyordu.
Ama çok güçlü bir kadındı.
Mali'nin istediği gibi sütün birazcık ısınmasını sağladığımda ocağın altını kapattım. Dawn'ın biberonuna sütü aktarırken sokak kapısının kapandığını ve birkaç poşetin hışırtıyla mutfağın girişine bırakıldığını duydum. Cezveyi bırakmadan omzumun üzerinden arkamı dönüp kimin geldiğine baktım.
"Yok artık-"
Sıcak cezve Calum'la göz göze gelmemle birlikte elimden kaydı. Lavabonun içine tepetakla olup düşerken elim yandı ama, o anın vermiş olduğu şok hissiyle canımın acıdığını anlamamıştım.
Calum elindeki son birkaç parça poşeti daha parkenin üzerine bırakırken kaşlarını çatıp bana döndü.
"Senin ne işin var burada?"
"A-asıl senin ne işin var?" dedim. Elim acımaya başladığı için ses tonum biraz sert çıkmıştı.
"Lanet olası okul bitti şimdi de ablam mı başladı?"
"Ne?"
Şaşkınlıkla beni seyrediyordu. Ne olursa olsun en az benim kadar şoka uğradığına emindim. Mali'nin erkek kardeşinin Calum olduğunu bilmeyi geçtim, bir erkek kardeşi olduğunu bile bilmiyordum. Yani, iki saniye öncesine kadar falan bilmiyordum desem daha doğru olurdu. Çünkü Mali'nin yüzü zihnimde canlandığında aslında birbirlerine Calum'la ne kadar benziyor olduklarını daha yeni fark edebiliyordum.
Bunca zamandır ikisi de gözümün önündeydi ve hiç mi birbirlerinden bahsetmezlerdi?
"Bilmiyordum." dedim yavaşça. Onunla neredeyse bir aydır hiç konuşmuyorduk. Luke ile ara sıra ayaküstü sohbet ederken benimle göz göze geldiği zamanlar oluyordu ama hemen sonra yapmaması gereken bir şeyi istemeden yapmış gibi aceleyle bakışlarını başka yöne çeviriyordu. Eskiden de birbirimize karşı çok dost canlısı yaklaşımlarda bulunduğumuzu söyleyemezdim. Ama birbirimizi bu kadar görmezden de gelmiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He(art) || hood
FanfictionSenin gözlerinde, beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı.