2.4

4.3K 306 243
                                    

Calum, tüm rahatlığıyla hurdasını tamir ediyordu. Sözde beni ona yardım etmem için yanına çağırmıştı ama aşağıya, garaja indiğimden beri hiçbir şey yapmamıştım. Tamir için kullandığı alet edevatları dizdiği yere kalçamı yaslamış, üstünün başının motor yağı olmasını umursamadan işine pür dikkat odaklanmış olan Calum'ı seyretmekten başka.

Yağmurluğumun önünün fermuarını çekip kapattım. Ellerimi ceplerime koyarken soğuktan dolayı ağzımdan ve burnumdan belli belirsiz duman çıkıyordu. Üşümekten dişlerim titreyerek birbirlerine çarpacaklardı neredeyse ama bu Calum'ın hiç umrunda değildi. Benim aksime üzerinde sadece siyah merserize bir kazaktan başka hiçbir şey yoktu.

"Rengine karar verdin mi?" diye sordum. Aradaki sessizliği birazcık dağıtabilirdi böylece. Yanında olmaktan herhangi bir rahatsızlık duyuyor olduğumdan değildi. Sadece işine çok fazla odaklanmıştı ve konuşarak dikkatini dağıtacağımı düşünüyordum. Bunu istemezdim.

Tam o sırada tornavidayla anlamadığım bir yeri karıştırıyordu. Biraz güç kullanmak zorunda olduğu için yüzünü buruşturdu. İşini bitirdiğinde benim soruma cevap verdi.

"Bilmiyorum," dedi. "Ama büyük ihtimalle rengarenk bir şeyler olmayacak."

Gülümsedim. Calum Hood'tan aksini beklemek oldukça yanlış olurdu. Renk skalası koyu renkler haricinde hiçbir rengi barındırmıyordu. Gerçi bir keresinde tüm giydiklerine kıyasla fazla renkli görünen bir yeşil kalın kapüşonlusunu giydiğini hatırlıyordum. Sanırım milyonda birlik kısma denk gelmiş olmalıydım. Bundan arada sıkılıp sıkılmadığını merak ediyordum.

"Bir önerin var mı?"

"Efendim?"

İşini yapmaya devam ederken bana bakmadan gülümsedi. "Rengi için. Bir önerin var mı?"

"Ah," sersemliğime içten içe küfürler ediyordum. "Bilmem. Yani, benim arabam değil ki."

"Öneri sunmak için sana ait olmasına gerek yok Devon," omuz silkti. "Belki söyleyeceğin renk hoşuma gider."

Saatlerdir beklediğim yerde durmaya devam ederek Calum'ın hurda karavanına göz gezdirmeye başladım. Neden zaten kendisine ait bir arabası ola ola bir karavan aldığını anlamamıştım. Üstelik hurda bir karavan alıp kendi başına tamir etme zahmetine neden giriştiğini hiç mi hiç anlamamıştım. Ama onun işlerine akıl sır erdirebilmek pek de mümkün değildi. Eminim kafasında kimseye söylemediği ciddi planları vardı.

İtiraf etmem gerekirdi. Karavanı gerçekten güzeldi. Benim gibi 90'lara kafayı fazlasıyla takmış birçok kişinin hoşuna gidebileceğini düşündüğüm türdendi. Bu tarz şeylerin hoşuna gittiğini düşünmemiştim. Aklıma bile gelmezdi açıkçası. Sadece gerçekten tüm bu yükün altından tek başına kalkabilecek miydi, bunu merak ediyordum.

"Bilmem, yani... bence siyah bunda güzel durmaz. Karavanın enerjisi eğlenceli olmalıdır diye düşünüyorum."

"Ve..."

"Çok parlak olmayan bir kırmızı olabilirdi veya koyu bir mavi."

"İki renk birden yapmam." başını iki yana sallarken güldü. "Birini seç."

"O zaman koyu mavi daha iyi durur."

"Koyu renkler eğlence anlayışını karşılıyor mu?"

"Eh," gülümsediğimi hissetmiş gibi kafasını işinden bana kaldırdı. Yüzünde baygın bir bakış, dolgun pembe dudaklarında çarpık bir gülümseme vardı. "Benim pek karşılamaz ama bu senin araban. O yüzden..."

İşini yapmayı artık tamamen bıraktı. Avuçlarını arabaya yaslarken dudaklarını ıslattı. Yine o kalp atışlarımın ritminin alt üst olmasına yalnızca bir bakışıyla sebebiyet veren o tuhaf ifadeyle bana bakıyordu. Bana neden böyle baktığını bile çözemiyordum.

He(art) || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin