Luke aniden kolumu yakaladı. Koridorda yürümeye bu zorunlulukla son verdiğimde, birkaç kişinin dikkatini anında çektiğimizi fark etmem uzun sürmedi. Kaşlarımı çatıp kolumu Luke'un parmakları arasından sıyıyarak kendime çektim. Sırt çantamın kayışını daha sıkı kavrarken gözlerine dik dik baktım.
"Konuşabilir miyiz?"
"Luke ben-" nefes alıp verdim. "Ben sanırım kendimi iyi ifade edemedim. Sana kızgınım ve... konuşacağın konuyla hiç ilgilenmiyorum."
Mavi gözleri üzerimde pişmanlıkla dolaştığı sırada kendimi kötü hissediyor gibi oldum. Birilerinin kalbini kırmaktan veya bilerek onları üzmekten çok korkardım. Fakat Luke benim için sadece birileri değildi. Hoşlandığım çocuktu ve kalbimi birden fazla kez fena halde kırmıştı. Benimle sadece sevişmek istediğini üstü kapalı bir şekilde dile getirmiş olsa da bu ne kadar onur kırıcı bir şey olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Bundan nefret etmiştim.
"Haklısın, ben... çok saçma davrandım. Yemin ederim sen gittikten sonra kendime ne kadar küfür ettiğimi bilemezsin."
"Eh, bilmek de istemiyorum açıkçası."
Yürümeye kaldığım yerden devam etmek için adımladığımda kolumdan yeniden yakaladığı yetmiyormuş gibi bir de önüme geçti. Bu kez koridorda duran herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştı. İlk defa birden fazla insanın bana bu kadar net bir şekilde baktığına şahit oluyordum ve insanların beni böyle bir durumda fark ediyor olmaları istemediğim türdendi. Canımı sıkmaya başladığı için Luke'a daha da fazla kızıyordum.
"Devon, lütfen." gözlerimin içine yalvarır gibi bakarken ne yapacağımı bilemedim. Michael'ın merdivenlerin orada bizi gördüğünü gördüm ama hiçbir şey yapmadan beni beklemesi gerektiğini anladığı için sessizce yerinde bekledi.
"Herkes bize bakıyor," dedim rahatsız olduğumu belli ederek.
"Umrumda değil. Seninle konuşmak istiyorum," kolumu çektiğimde şaşkınlıkla bana baktı bu kez. "Bak, gerçekten piç gibi davrandım. Senin öyle bir kız olmadığını biliyorum-"
"Öyle mi? O zaman sana sadece tek bir soru soruyorum. Neden öyle bir kız olmadığımı bildiğin halde piç gibi davranmaktan kendini alıkoyamadın?"
Karşımda sözlüde çalışmadığı konudan soru yağmuruna tutulan o talihsiz çocuklar gibi afalladığında kazandığımı anladım. Bir şekilde zafer duygusu falan hissediyor olmam gerekiyordu ama hiçbir şey hissetmedim. O gün kendimi savunamadığım için ve içimde bu ukte kalmış olduğu için, şu an gerekeni söylemiş olmak beni biraz rahatlatmıştı evet, ama tam olarak derinlerde bir yerlerde hala içim ona karşı soğumamıştı. Muhtemelen hiçbir zaman soğumayacaktı da.
Başımı iki yana salladım. Cevapsız kalacağımı biliyordum. Çünkü o da egosunu ve cinsel anlamda tatminlik yaşama hissiyatını, kendisine saf ve temiz duygular besleyen bir kızın kalbini kırmaya tercih eden erkekler popülasyonundan yalnızca bir isimdi. Ve ben onun farklı olduğunu zannetmiştim. Buna gerçekten çok inanmıştım.
En kötüsü de buydu: farklı olduğunu zannetiğiniz insanın aslında kalbinizi kıran diğer herkesle bire bir aynı olması.
"Büyü biraz, anladın mı?" dedim sertçe. "Sözde hatanı kabul ediyorsun ama hala aynı davranıyorsun."
Parmaklarını sarı saçlarının arasından kaydırırken artık ne yapması gerektiği konusunda bilinçsiz olan taraf ben değildim. Sıkıntı içinde olduğunu görüyordum. Bunun için Luke'u uzun zaman boyunca çok sıkı bir şekilde tanıyor olmama gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He(art) || hood
FanfictionSenin gözlerinde, beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı.