"Sosyoloji okumak istediğimden pek emin değilim."
Babamın söylediklerim üzerine biçimli kalın kaşları hayretle çatıldı. Dağınık, uzun saçlarının arasından parmakları hızla kayıp geçerken bunun başıma geleceğini bildiğimi fark ettim. Tıpkı hissettiğim gibi olmuştu. Eğer ne istediğim hakkında bir fikrim yoksa, elbette onun benim yerime karar vermesine müsade etmek zorunda kalacaktım. Ama bu benim geleceğimdi ve bir şeyler seçeceksem, yapmak zorunda kaldığımı değil de kendi yapmak istediğim şeyi seçmek isterdim.
"Belki de ona biraz zaman tanımalıyız Matthew," diyerek araya girdi annem. Sanırım yükselmekte olan gerilim voltajının erkenden farkına varmıştı.
Babam annemin dediğine kulak vermişti, neyseki. Anlayışla başını sallayıp ailecek yapmakta olduğumuz kahvaltımıza kaldığımız yerden devam ederken derin ve rahat bir nefes aldım. Bu konuyla ilgili başım epey ağrıyacaktı anlaşılan.
"Sadece geç kalmanı istemiyorum," babam kısa süreli sessizliği tekrar böldü. "Bilirsin, bilinçli bir tercih yapmamız gerek. Üstelik sosyoloji sandığın kadar kötü bir bölüm de değil."
"O bölümü bitirdikten sonra ne yapıyorum?" kaşlarımı çattım. "Hayır yani bizzat senin gibi profesör olmamı falan bekliyorsan beklentini karşılayamam."
"Aile danışmanlıkları yapabilirsin. Pedagojik formasyonla felsefe öğretmeni veya rehberlik öğretmeni olabilirsin."
Babam benim isteksizliğime aldırmadan bölümündeki iş imkanlarını saymaya başladı. Annem sıkıldığımı görüyordu. Ama babam kendisini anlatmaya o kadar kaptırmıştı ki, ne benim sıkıldığımı fark edebiliyordu ne de annemin şunu yapmayı bir an önce kesmesi gerektiğini ifade eden uyarıcı bakışlarını. Bir yandan kahvaltısında annemin haşladığı yumurtasını yiyordu.
Diğer yandan da başımın etini.
"Üzgünüm," diyerek araya girdim. "Yapmak istediğim şey bu değil."
Bu kez babamın konuşmasına izin vermeden annem araya girdi. Çatalını kahvaltı tabağının köşesine nazikçe bırakıp çay fincanını kavradı. "Sen ne okumak istersin?" diye sordu. Babama manidar bakışlarla bakarken diğer yandan hala benimle konuşuyordu. "Sana ne istediğini sormalıyız, öyle değil mi? Adil olan bu olurdu."
Ebeveynlerim aslında hep böyle değillerdi. Benimle ilgili konularda yaşadıkları çatışmalarda sıklıkla rolleri değiştirirlerdi, ki genelde bunu şirin bulurdum. Kasabada imrenilen bir aile olduğumuz söylenilirdi. Her ne kadar kimse Robert Lisesi'nde beni tanımıyor olsa da, Matthew ve Freya'nın kızı olduğum bir şekilde ortaya çıktığında büyükler şok olurdu. Bu çok da önemsediğim bir şey değildi. Çoğu zaman fark edilmemekle ilgili şikayetlenirdim ama fark edildiğim zaman da bundan rahatsız olurdum.
Ailede benimle ilgili bir karar alınacaksa ve bu konu benim eğitim hayatımsa, işler biraz daha imrenilen o aile olduğumuzu hissetmemden uzaklaşırdı. Konuya göre ya annem ya babam beni birbirlerine karşı savunurlardı ama şu an, aralarındaki çatışma benim kendimi ifade etmiyor oluşumdan çıkıyordu. Annem bunu yapmaya çalışıyordu, çünkü kendimi güzel bir şekilde anlatabileceğime inanıyordu. Babam da çoğunlukla benden bunu beklerdi. Fakat her korumacı baba gibi bunu yapamadığımda, çareyi kararı hemen benim yerime almakta bulurdu.
Seslice genzimi temizledim. İkisinin de gözleri benim üstümdeyken beklenti dolu bakışlarının arasından konuşmaya çalışmak hayli zordu.
"Ben... edebiyat düşünüyordum aslında."
"Ah, harika!" annem sevecenlik dolu sesiyle bana destek oldu. "Bu zaten ilgili olduğun bir alan. Başarılı olabilirsin."
Babam arkasına yaslandı. Tavırları meydan okur ya da sorgular cinsten değildi. Ama kendisi için sosyoloji kadar güzel olan bir bölüm yerine neden basitçe edebiyat okumak istediğimi merak ettiğini yeşil gözlerinden okuyabilmek mümkündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He(art) || hood
FanfictionSenin gözlerinde, beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı.