5.8

3.1K 232 68
                                    

"Aklıma takılan bir şey var."

Calum başını yavaşça salladı. Her sene olduğu gibi bu sene de Robert Lisesi'ndeki dönem sonu sınavlarımız Noel'den öncesine denk gelmişti. Michael her zamanki gibi kimya dersinden cezaya kalmıştı ama biz her zamankinden farkı olarak Calum'la kantinde ders çalışıyorduk. Bizim gibi ders çalışan birkaç öğrenci daha vardı, kalanları ise daha çok otomattan alınan kuru ve bayat kahveyi içerken dedikodu yapmakla meşguldü.

"Sor,"

"Neden Brooklyn?"

Gülümsedi. Dakikalardır parmakları arasında çevirip durduğu kalemi ve diğer yandan zorla odaklanıp İkinci Dünya Savaşı'nı okumaya çalıştığı tarih kitabını bırakırken, benim meraklı halimle kıyaslanacak olursa Calum oldukça keyifliydi.

"Gerçekten bunu mu merak ettin?"

Gülümsüyordu ama aynı zamanda neden merak edecek başka bir şey bulamadığımı sorgular gibi de bir hali vardı. Gözlerimin içine bakarken, bu sorgulayıcı bakışlar yüzünden kendi bakışlarımı kaçıracak gibi oldum ama yapmadım. Basitin de basiti sayılabilecek türden bir soruydu sonuçta. Ve tüm bu ifadesine rağmen aslında bana açıksözlülükle cevap vereceğini biliyordum. Belki biraz da bunun rahatlığıydı üzerimdeki.

"Evet, yani-"

Sandalyede bacaklarını öne uzatarak rahat bir şekilde oturuyordu. Ben genelde anlatmak istediğim şeyi doğru dürüst anlatamadığımı fark ettiğimde telaş yaptığım için, Calum bunu anladığında beni sakinleştirmeye çalışırdı. Ancak sakinliğimi elden bırakmamın en büyük nedenlerinden birisi de zaten bu gülümsemesiydi. Oraya bir kere bile gitmemiş olmama rağmen Calum'da hissettiğim çoğu duygunun California sahillerinden birine gittiğimde hissedeceğim şeylerle neredeyse aynı olacağından oldukça emindim. Biraz soluk bir kişiliğim vardı ama oradaki renkleri yalnızca fotoğraflarda görmek bile beni tuhaf bir heyecan duygusuna sürüklüyordu.

Calum'la ilgili pek çok şey de bu heyecanlara dahil olabiliyordu.

"Birincisi," dedi baş parmağını kaldırıp. "DaVinci ve PaulieGee'de yediğim pizza."

Gözlerimi devirdim. Sanki gerçekten hevesle bahsettiği kadar yemek yemeğe bir düşkünlüğü varmış gibi.

"İkincisi, bana göre dünyanın hiçbir yerinde beyzbol maçlarını Brooklyn'de izlediğin gibi izleyemezsin. Üçüncüsü, kesinlikle ve kesinlikle Bay Ridge. Küçük ama güzel bir çevredir. Dördüncüsü, Prospect Park." yeniden arkaya yaslanırken bir elindeki tüm parmaklarını açmıştı. "Beşincisi de Brooklynliler."

Brooklyn'i sevmesi için sadece beş neden yeterli miydi bilmiyordum. Lise bittikten sonra üniversiteye devam etmeyip, Brooklyn'de karavanıyla dolaşma isteği hala geçerliydi. Aslında Calum her ne kadar bunun bir istek olduğunu söylese de, ben daha çok bir çeşit hayal olduğunu düşünüyordum. Brooklyn'den bahsederken küçük bir çocuğun oyuncak dükkanına girdiğinde gözlerine yansıyan pırıltıların aynısına sahipti.

Kendi klasiklerim haline gelen üşümelerim yine bedenimi sardığı için montumu çıkartmamıştım. Kollarını avuçlarıma çekebildiğim kadarını çekerken diğer yandan hala kalemimi tutmaya çalışıyordum. Biraz üzülmüştüm, bu yüzden sadece başımı sallayıp anladığımı söyleyen birkaç şey mırıldandım. Gözlerim yeniden tarih kitabıma çevrildi ama ne aklım ne de ruhum buradaydı.

Liseden sonra bize ne olacaktı?

Yani, belki de sadece birkaç hafta Brooklyn'de onunla kalabilirdim. Ama Calum her ne kadar kendi kalışını bir süre olarak nitelese de, aslında daimi olarak orada yaşamak istediğini içten içe sezinleyebiliyordum. Ben muhtemelen üniversiteye devam etmek için kasabadan da ayrılmak zorunda kalacaktım. California için şansımı denemeyi çok istiyordum ve eğer olur da şansım tutarsa, Calum'la birbirimizden uzak kalacaktık. Mecazi anlamda değil, gerçek anlamda da. Yani... ülkenin bir ucundan diğer ucuydu resmen.

He(art) || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin