Calum arabayı kaplumbağa hızıyla sürerken başımı yağmur damlalarının dövüp durduğu cama yasladım. Kollarımı göğsümün hemen altında kavuşturup koltuğuma iyice sinerken derin bir nefes aldım. Onu daha önce arabasını deli gibi hızlı kullanırken birçok kez görmüştüm. Yani, tamamen kontrolsüz olduğunu söylersem haksızlık etmiş olurdum fakat çoğu zaman şu anki hızından çok daha fazlasıyla kullanırdı. Yine de sesimi çıkarmadım. Belki de ona emanet edilen bir kişinin sorumluluğunun bedelini ağır ödemek istemediğinden yalnızca dikkat etmeye çalışıyordu. Her ne kadar bana gıcık oluyormuş gibi davranmış olsa da.
Arada sırada gözlerimi ona kaydırıyordum. Odaklandığı tek şey yoldu. Bana bir kere olsun dönüp bakmamıştı. Sanki tek başına yolculuk ediyormuş gibi davranıyordu. Yanındaki koltukta oturmuyormuşum gibi. Oysaki pek çok kez seslice genzimi temizleyip, sıkıntıyla nefesler alıp vermiştim. Yeminini etmiş olduğu sessizliğinden sıkıldığımı elimden geldiğince belli etmeye çalışıyor olmama rağmen, beni görmezden gelmeye devam ediyordu.
Hala onu bu raddeye getirecek ne yaptığımı merak ediyordum. Calum biraz tuhaf, sessiz ve gerçekten çoğu zaman başının bir şeylerle belada olduğunu düşündüğüm bir çocuktu. Ama onu hiçbir zaman diğer insanlardan daha kötü olarak nitelendirmemiştim. Bence Etna ondan daha kötüydü. Hatta daha bile beterdi.
Koltuğumda doğrulup elimi sırt çantamın öndeki küçük bölmesinin fermuarına attım. Kulaklığımı çıkardıktan sonra düğüm olan kabloları çözmeye çalıştığımda, yanında bir insan oturduğunu yeni fark etmiş gibi dönüp bana baktı. Gözleri kulaklığımın düğüm olmuş kablosunu açmaya çalışan parmaklarıma takılırken diğer yandan da yola olan odağını kaybetmemeye çalışıyordu.
"Ne yapıyorsun?"
Onun arabaya bindiğimiz tüm o süre zarfı boyunca yapmadığını yapıp, yüzüne baktım. "Müzik dinlemek yasak mı?" diye sorarken, ondan çekinmeye başladıkça titreyen sesimi kontrol etmeye çalıştım.
Alayla güldü. "Emin ol bu beni daha az özel şoförünmüş gibi hissettirir."
"Birbirimizi tanımıyorsak seninle ne konuşabilirim ki?" gözlerimi devirdim. "Sanki çok konuşkanmışsın gibi."
"Doğru." başını salladı. "Bu fikre gerçekten iyi alışmışsın."
"Sen manyak mısın?"
"Unut gitsin. Köşede ne yapıyorsan yap." dedi. Sesi en az benim sesim kadar öfke ve sitem doluydu.
Başımı, onu anlamadığımı belirtmek istercesine iki yana salladım. Manyak olup olmadığını sormamam gerekirdi, çünkü tam olarak manyak gibi davranıyordu.
Dengesiz bir manyak.
Onun bana davrandığı gibi ben de ona öyle davranmaya karar verdim. Bazen ters psikoloji insanlar üzerinde işe yarardı. Gerçi Calum Hood şu an hiç de insan gibi davranmıyordu ama yine de üzerinde denemeye değer gibi görünüyordu.
Kulaklarımı çözmeye kaldığım yerden devam ederken elim yanlışlıkla yanan tenime değdi. Su toplanan yüzey acıyla cildimin üzerinde sızım sızım sızlarken yüzümü buruşturdum. Bir kez daha dönüp bana, sonra da elime baktı.
Elimi ilk kez yakmıyordum. Aksine birçok kez Michael saçının önünü bir türlü düzeltemediği zamanlarda beş dakika içinde düzgünce fönlemeye çalıştığım zamanlarda çok yakmıştım ama hemen buz falan koyarak su toplamasını engellerdim. Fakat o an Calum'la birbirimize sataşıp durmakla meşgul olduğumuz için erken müdahele edememiştim. Çoktan cildimin üzerinde kabarmıştı bile.
Calum, arabayı sağa çekti. Yumuşak bir şekilde arabasını frenleyip durduğunda önce etrafa, sonra da ona baktım. Eve gelmemizin imkanı yoktu. Sadece on dakikada beş kilometre bile ilerlemiş sayılmazdık, arabayı o kadar yavaş kullanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He(art) || hood
FanfictionSenin gözlerinde, beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı.