Lavabodaki kabinlerden çıktığımda kızlar tuvaletinde makyajını tazeleyen Etna ve yanında onun işini bitirmesini büyük bir sabırla bekleyen Marion ile karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordum.
Aynadaki yansımalarımızla birbirimize baktığımızda gözlerimi devirmem yalnızca birkaç saliseden bile daha kısa sürdü. Kazağımın kollarını dirseklerime kadar sıyırıp musluğun üst köşesine sabitlenen sabunluktan birkaç pompa sıvı sabun alırken, ikisinin de gözleri üzerimdeydi. O sıralardaki tahminim, benim kızlar tuvaletinde olduğumu zaten biliyor olmalarından yanaydı. Yoksa ikisiyle de birlikte tek başıma bu kadar denk gelebilmek neredeyse imkansızın da imkansızıydı.
Gözlerimi devirdiğimi gören Marion, bana dik dik bakmaya devam ederken benim yaptığım tek şey onlar orada yokmuş gibi davranmaktı. Ellerimi oldukça yavaş bir şekilde yıkarken sırf sinir olsunlar diye ben de gözlerimi teker teker ikisinin üstünde dolaştırdım.
Etna, toprak tonlarındaki mat likit rujunun dudaklarının etrafına ufacık ufacık taşan kısımlarını parmak uçlarıyla düzeltirken sadece aynadaki kendi yansımasına bakıyordu. Etna için zaten hep böyleydi. Sizinle ilgilendiğini söylerdi ama her zaman kendisi önce gelirdi. Kendi ünü, kendi güzelliği, kendi sevgilisi, kendi notları, kendi ailesi, kendi geleceği... başında 'kendi' olan her şey Etna için oldukça değerliydi.
Kendi arkadaşı denilen bir şey ise yoktu. Arkadaşlarına göründüğü kadar değer vermezdi. Rol yapıyor oluşundan ve de samimiyetsizliğinden oldukça sıkıldığım için yollarımızı ayırmıştık onunla. Öyle aşırı drama yaşamamıştık.
Sadece en son, onu kıskandığım için böyle çekilmez davrandığımı söylemişti ama hiç ilgisi yoktu. Ben insanlara en fazla imrenebilirdim. Sevdiklerimi kıskanmak çok farklı bir olaydı. Ama yalnızca bir bireyi kıskanamazdım. Üstelik bu kişi Etna Stewart ise, asla kıskanmazdım.
Etna ile benim şartlarım aynı değildi. Bir kere, biz aynı insanlar değildik. O her zaman güzel, zeki, ilgi çekici ve gösterişe bayılan taraftı. Ünvanını cilalayacak başarılar peşinde koşan ve bunun için önündeki arkasındaki herkesi tek celsede harcayabilecek olandı. Ben insanlara ve hayata karşı hırssız olan kişiydim. Yapabileceğimi yaptığıma emin olarak yaşamaya çalışmıştım. Çünkü yıldızım yoktu ve bazı konulardakiler de yeterli parlaklıkta değildi. Bu yüzden hiçbir zaman Etna gibi parlamak veya Etna gibi olmaya çalışmamıştım. İstememiştim de. Onun sahip olduklarına sahip olmak için aileme isyan etmek bile çok saçma ve faydasızdı. Kızın babasının marketler zinciri vardı, yakın zamanda çok daha büyük işlere atılacaktı. Annesi zaten aileden gelme bir zenginliğe sahipti.
Benim babam ise yalnızca bir profesördü, annem ise ev hanımı. Stewart ailesi ile Parker ailesinin statü olarak eşitliğinden bahsetmemin imkanı yoktu. Bu benim için önemsizdi, ailem ve bana ellerinden geldiği ölçüde sağlamaya çalıştıkları imkanlarla oldukça mutluydum. Dediğim gibi, zaten Etna Stewart olmak istemiyordum.
"Marion," dedi Etna hala aynadaki yansımasını kontrol ederken. "Beni dışarıda bekleyebilir misin?"
Marion, Etna'dan böyle bir şey duymayı hiç mi hiç beklemiyor olmalıydı ki gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açıldı. Yaslandığı yerden doğrulurken hemen arkasından kaşlarını çattı.
"Neden-"
"Dışarıda bekle dedim."
Ve işte, Etna'nın sözünü ikiletemeyen zavallı tek hücreliler listesindeki diğer isim: Marion.
Şaşırmış ve daha da çok aşağılanmış bakışlarla gözleri Etna ve benim aramda mekik dokuyordu. Çantasını alıp giydiği topuklu botlarının üzerinde sinirle tuvaletten çıkıp kapıyı çarptığında Etna'nın gözleri beni buldu. Göz temasımızı bozup peçete aldım. Ellerimi kurulayıp onunla hiç ilgilenmiyormuşum gibi davranmaya çalışırken Etna omzunu fayansların kaplandığı duvara yasladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He(art) || hood
FanfictionSenin gözlerinde, beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı.