Sigarasını bitirdiğinde söndürmeye bile ihtiyaç duymadan kaldırıp köşedeki bir yere attı. Ellerini başının altına koyup uzandığı yerde rahatça yayılırken gözleri, üstümüzü örten karanlık gökyüzündeydi. Bu geceden önce veya normal bir zamanda, gökyüzüne bakmak çok da önemli bir şey değildi benim için. Tepemde bir yerde durduğu gerçeği haricinde gün içinde kafamı kaldırıp da bakmak aklıma bile gelmiyordu. Zaten gündoğumunu görmezdim, görmek de istemezdim çünkü gündüz vakitlerini sevmiyordum. Günbatımını ilk kez piknik alanında Calum'la birlikte seyrettiğimde, bu manzaraya yıllardır haksızlık ettiğimi düşünmüştüm.
Şimdi yanımda sessizce arabanın kaputu ve ön cam boyunca uzanıp gökyüzünü seyrederken asıl haksızlık ettiğim manzaranın Calum olduğuna kanaat getirmiştim bir şekilde. O kadar... güzeldi ki. Zamanı durdurabilmenin bir yolunu bulabilseydim eğer bu vakitler boyunca ve gücümün yettiğince onu seyretmeye devam edebilirdim. Gözleri ağır ağır tepemizi sarıp sarmalayan yıldızlarda dolaşırken o kadar masum, o kadar saf ve benim için bakılmaya bir ömür olsun yine doyulmayacak kadar mükemmel bir tablo oluşturuyordu ki farkında bile değildi.
Sadece yılların benden çaldığı güzel duyguların tadını çıkartırken bile kaybettiklerim için üzüleceğim ve bunun için ilaveten pişmanlık duyabileceğim kadar güzeldi.
Ellerimi karnımın üzerine koydum. Vücudumun sol tarafını merkez kabul edip, oradan göğsüme ve göğsümden de karnım boyunca çok güçlü dalgalar yayılıyordu. Ellerim orada durmazlarsa asla sakinleşemeyecek gibi hissediyordum. Sadece sonsuza dek onunla burada kalmaya çok ihtiyacım vardı.
"Elektrikler kesilseydi keşke."
Mırıldanışı kulaklarıma dolduğunda aldığım son nefesi ağır ağır ciğerlerimden serbest bıraktım. Gözlerimi kırpıştırarak Calum'ı seyretmeye devam ediyordum.
Gülümsedim. "Dileyecek daha normal bir şeyin yok mu?"
"Hayır, kötü anlamda değil." gülümsediğimi hissettiği zaman ona gülümsemesi gereken çok büyük bir sebep vermişim gibi bana bakıp tebessüm etti. "Yani kime göre neye göre denilen bir olay da var ama, ben şu an burada sadece seninle oturuyor olduğum için umursadığım başka bir şey de yok."
Aynı yüze her seferinde biraz daha fazla nasıl aşık olabilirsiniz?
Sanırım ben oluyordum. Midemdeki düğümler, göğsümdeki sıkışmalar, parmak uçlarımdan bütün vücuduma öldürücü bir zehir gibi yavaşça yayılan uyuşukluk hissi... her şeyi Calum'ı gördüğüm bütün o zamanlarda var olandan biraz daha fazla hissediyordum. Biraz daha yoğun.
Biraz daha kendim gibi.
Calum da biraz daha... Calum gibi.
"Biz onuncu sınıftayken bütün kasabanın elektrikleri teknik bir arıza yüzünden kesilmişti, hatırlıyor musun?"
Ah, o lanet olasıca günü unutmam mümkün bile değildi. Tam banyodan çıkmıştım, saçlarım ıslaktı ve soğuk bir kış ayında ısıtıcı olarak kullanabileceğim hiçbir nesnenin olmayışı zor olan durumumu binlerce kat daha da zorlaştırmıştı. Hayatımda geçirdiğim en kötü birkaç saat olabilirdi.
"Hatırlamaz olur muyum..." dedim o anlar aklıma gelince buruk bir şekilde gülümseyerek.
"Gözünün önünü göremiyorsun diye bir kedinin kuyruğuna mı bastın yoksa?"
"Tanrım hayır!"
Sanki bu cidden gerçekleşmiş olsa karnı ağrıyana kadar gülebilecekmiş gibi keyifle birkaç kahkaha attı. Ben de gülümsüyordum ama Calum'ın kahkahasında saklanmış olan o gizli olduğu kadar aynı zamanda büyülü olan tınıyla birlikte kısılan gözlerinin etrafına yerleşen incecik çizgiler görüş alanıma girdiğinde nutkum tutulmuştu. Buna çok devam edemedim. Daha öncesinde de olduğu gibi önemsediğim tek şey sunduğu güzelliğini seyretmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He(art) || hood
FanfictionSenin gözlerinde, beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı.