2.0

4.1K 312 173
                                    

Henüz ne olduğunu bile anlayamadan Calum dudaklarımızı ayırdı. Karşılık verip vermemem gerektiği hakkında çok kısa bir karar verme aşamasındayken istemediğimi düşünmüş olmalıydı ki kendini geri çekmişti. Oysaki öpücüğünü reddedebilmek mümkün bile değildi. Sadece... şaşırmıştım. Çok şaşırmıştım hem de.

"Siktir," Calum geri çekildi. Ben ise hayretle, pişmanlıkla öfkenin karıştığı yüzüne bakıyordum. "Ne bok yiyorum ben?"

Gitmek için kıpırdanacaktı ki onu tuttum. En son koluna dokunduğumda bana ters ters bakmıştı ve bu beni fazlasıyla utandırmıştı. Fakat ikimiz de o gün aramızda olanların tam tersi olarak nitelendirebileceğimiz türden bir yakınlaşma yaşamıştık. Hiç ihtimal vermediğim bir insan, yani Calum Hood, beni öpmüştü.

Kulağa hala delice geliyordu.

Bakışları kolunu tutan parmaklarımdan yavaşça gözlerime kalktı. Yutkunup onunla gözlerimizi buluşturduğumda dudaklarım gerçekten hala yanıyordu. Birbirimizden uzaklaşalı saniyeler olmuştu ama ben hala tenindeki bütün sıcaklığı bedenimin her yerinde hissediyordum. Hiçbir şekilde, zorla olsa bile ısınmayan vücudum tepeden tırnağa alevler arasında kalmış gibiydi.

Uzaklaşmaya çalıştığı için aramızda az da olsa bir mesafe oluşmuştu. Kalçamı kaydırarak yakınına geldim. Soluklarındaki düzenin kaybolmaya başladığına şahit olduğumda bunları ona gerçekten ben mi yapıyordum diye düşünüp şaşırıyordum. Bana karşı imalı ses tonlarıyla kurduğu bir sürü üstü kapalı cümleler vardı evet ama... gerçekten beni öpeceğine ihtimal vermemiştim.

Şimdi ben niye ona yaklaşıyordum onu da anlamıyordum. Ama durdurabildiğim türden bir şey değildi.

Elimi sağ göğsünün üzerine çıkardım. Elimin konumuna hayretler içinde bakarken içinde bulunduğu duygu durumunu belli etmemeye çalıştığını görebiliyordum. Dizlerimin üzerinde doğrulup boylarımızı elimden geldiğince eşitlemeye çalıştım. Yüzümü ona doğru yaklaştırdığımda hiçbir şey yapmadan bekledi. Dudaklarım, dudaklarının tam kenarına ıslak bir öpücük bırakıp geri çekildiğinde alınlarımızı birbirine yasladım. Calum'ın gürültülü bir şekilde nefes alıp verdiğini duyduğumda, heyecanım olması gereken seviyenin daha da üzerine hiç durmadan tırmanıyordu.

Bileğimi yakalayıp beni kucağına aldı. Yaptığımız şeyin fazlasıyla yanlış olduğunu ikimiz de biliyorduk. O Etna'nın sevgilisiydi. Altın kızın tuhaf, serseri erkek arkadaşıydı. Bu ünvandan hoşlandığını biliyordum. Calum sessiz olduğu kadar fark edilmek isteyen biriydi.
Ben ise Luke'tan hoşlanıyordum. Okulun görünmezi. Etna Stewart'ın eski yakın arkadaşı. Okulun yıldız çocuğundan umutsuzca ve karşılık beklemeden hoşlanan o sessiz kız.

"Bunun hakkında konuşmalı mıyız?"

Calum'ın boğuk çıkan sesi kulaklarıma dolduğunda yutkundum. Hayatındaki en umutsuz vakayı kucağında tuttuğunun farkında değildi herhalde.

"Bilmiyorum," diye fısıldadım. "Bunu... pek anladığım söylenemez."

"Uzaklaşmalısın belki de,"

Onun söylediklerinin tam tersini yapıyordum. Ellerim göğsünden yavaşça tırmanarak ensesine uzandı, oradan da saçlarına. Parmaklarım dalgalarının arasına tutulduğunda Calum'ın zorlukla yutkunup nefes aldığını duydum.

"İstiyorum ama yapamıyorum."

Daha önce hiçbir bir erkek bana öyle bakmış mıydı bilmiyordum. Muhtemelen hayır, kimse o kadar anlamla bakmamıştı. Luke bile.
Kahverengilerinin etrafındaki parıltılar her geçen saniye daha da parlayarak gözlerine yerleştiğinde nefesimi tutmak zorunda kaldım. Kirpiklerinin arasından baygın bir şekilde bana attığı her bir bakış, ondan uzaklaşmamı engelliyordu. O an içerisinde saçma bir şekilde özel hissetmiştim. Oysaki özel hissedebileceğim hiçbir şey yoktu ortada. Özel olan ben değildim, Etna'ydı. Calum Hood beni öptü diye bir anda prenses olmayacaktım.

He(art) || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin