2.8

4.2K 319 135
                                    

"Dünya adaletli bir yer mi, Parker?"

Sorusu üzerine kaşlarımı çattım. Calum'ın tam olarak nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğunu kestiremiyordum. Henüz ciddi şeylerden konuşabilecek fırsatımız olmamıştı. Okuldaki dramalar dışında, tabii. Kendi aramızdaki şeyin ne olduğunu ve nereye gittiğini de konuşmamıştık. Yeryüzü üzerinde dünya ve işleyişiyle ilgili çeşitli fikirleri paylaşabileceğim tek kişinin Michael olduğunu düşünürdüm.

Bu biraz değişecek gibiydi.

"Bilmem," omuz silktim. Karanlıkta bunu yaptığımı görüp görmediğinden emin bile değildim. Ama gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Son zamanlarda bunu sıklıkla hissediyordum hem de. "Ne tarz bir dünyadan konuştuğumuza bağlı."

Bu kez kaşlarını çatan o oldu. Sigarasının dumanını karanlığa üflerken burnuma dolan yoğun çikolata kokusunu içime çektim.

"Hangi dünya mı?"

"Evet." dedim ciddiyetle. "Ütopik bir dünyadan bahsediyorsak, orası zaten mükemmel."

Söylediklerimi dikkatle dinlerken anlamaya çalıştığını görebiliyordum. Biraz tuhaf hissettiriyordu. Dünyada belki de asla yan yana olmayacağımı düşündüğüm birisiydi. Ama biz... son zamanlarda sıklıkla yakınlaşmakla kalmıyor, üstüne bir de sohbet ediyorduk. Gerçek bir sohbet. Ne dedikodu ne drama ne de başka boktan bir konu.

"Üstünde yaşadığımız dünyayla baş edebildik de," alayla güldü. "Ütopiği kaldı."

Gülümsedim. Bana giymem için verdiği ceketinin kollarını avuçlarıma kadar çektim. Bu durduğumuz yer gerçekten de çok güzeldi. Kuzey yakanın üst kısımlarında kalan, ailelerin piknik, gençlerin ise kamp yapmak için belirli dönemlerde belediyenin izin verdiği zaman süresince kullandıkları bir alandı. Tabii şu an akşam saati olduğu için ve okullar açık olduğu için kasaba fertlerinin yaza kadar es geçecekleri terk edilmiş bir mekan olmaya mahkûm olurdu. Buraya gündüzleri gelmekten pek hoşlanmazdım. Hatta neredeyse hiç gelmezdim bile diyebilirdim. Ama akşam saatlerinde tüm kasaba ışıl ışıl bir manzara ile ayaklarımın altına serilirken, keşfetmem gereken daha bir sürü güzelliğin olduğunun farkına varmıştım.

"Cidden soruyorum, bu konudaki düşüncelerini merak ettiğim için."

"Seninle felsefe yapmamı mı istiyorsun?"

"Pekala," kıkırdayarak başını salladı. Dumanlar burnundan ve ağzından sahnede ahenkle salınan bir dansçının hareketlerini andıracak kadar usulca süzülüyordu. "Böyle söyleyince biraz garip durdu. Ama evet, hadi boktan bir akşamda felsefe yapalım."

Arabasının kaputunun üstünde biraz daha rahat oturdum. O hemen benim yanımdaydı. Sigarasını içmeye kaldığı yerden devam ederken arada kaçamak bakışlar atarak onu seyrediyordum. Gözleri, dudakları, burnu, alnına dökülen dağınık kuzguni saçları, hatta çoğu zaman çatık duran kalın biçimli kaşlarıyla dünyada daha önce hiç kimsede hissetmediğim türden kendi çapında büyük bir uyum içindeydi. Gerçekten çok güzeldi. Bunca zamandır ona nasıl bakmadığımı bile anlayamadığım, son zamanlarda kendime bunun için öfke duyacağım kadar güzeldi. Birine bakınca göğüs kafesimde birçok hissin sıkışıp beni sarsacağını hiç düşünmezdim. Ama Calum bunu başarıyordu.

"Bununla ilgili bir kitap okumuştum," dedim mırıldanarak. "Yani, tam olarak adaletle ilgili değildi. Ama adaleti idamla sağlamanın göreceliliğine değiniyordu."

Başını salladı. Sigarasından son bir nefesi daha aldıktan sonra durduğu yerde yanına atıp ayakkabısının ucuyla ezdi. Tüm dikkatini bana verdi.

He(art) || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin