4.7

4K 256 45
                                    

Sandalyemin arkasına astığı ceketini giyerken ikimiz de sessizdik. Bir şeyler söylemek yerine göz göze geldiğimizde birbirimize gülümsüyorduk. Onun daha fazla kalmasını istesem de, annemler her an burada olabilirlerdi. Odamın kapısı kilitli olduğu sürece sorun olmazdı, Calum zaten arabasını bir sokak yukarıya park ettiğini söylemişti. Annem Calum'ı tanıyordu ve ufak detaylara gerçekten çok dikkat eden bir kadın olduğunu aklımda bulunduracak olursam, arabasının modelini ve rengini tanıyacağını tahmin etmem gerekiyordu.

"Yine de ön kapıdan çıkabilirsin."

Ceketinin kapüşonunu düzeltirken kaşlarını çatıp gülümsedi. Ceketin iki tarafını birleştirip fermuarını kapattıktan sonra hızlı bir şekilde kemikli parmaklarını dağılmış saç dalgalarına daldırdı. Onu izlerken sık sık nefesimin kesiliyor olmasına engel olamıyordum. Ölüme gerçekten çok yakın durduğumu hissediyordum. Özellikle dudaklarını tenimin üzerinde hissettiğim zamanlarda bu çok daha yoğun oluyordu.

"Babanın av tüfeğiyle kovalanmak istediğim en son şey."

"Yıllardır kullanmıyor," dedim gerçekten bunun açıklamasını yapmak zorundaymışım gibi hissederek. "Annem ve ben biraz kızdık da-"

Konuşurken bir anda susmak zorunda kaldım. Çünkü gülümsemesi yüzünde genişlerken, aramızdaki mesafeyi hızlı bir şekilde kapatarak dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Ardı ardına birkaç ıslak öpücüğü bırakıp geri çekilmeden alınlarımızı birbirine yasladı.

Bütün bunlar büyülü bir şekilde güzel olsalar da, alışkın olmadığım kadar tuhaflardı. Üstelik bozulmasını da istemiyordum. Buna dair içimde epey büyük korkular ve bastırılması zor endişeler bulunuyordu. Hiçbir zaman aramızda o kadar da büyük bir engel olmayan Luke'tan ziyade, beni ürküten kişi Etna idi. Ürktüğümü söylüyordum çünkü onunla bir zamanlar yakın arkadaştım; neler yapabileceğini, şeytanlıkta ne tür bir kapasiteye sahip olduğunu çok iyi biliyordum.

Calum'a bundan bahsetmeli miydim emin değildim. Muhtemelen cevap kocaman bir hayırdı. Her şeyi unutmuş gibiydi. Başlarda birbirimizden uzak durmaya çalışmalarımızı ve bunu kolaylaştırmak için kalbimi kırdığı gerçeğini, sonra dayanamayıp kendini bana bırakmasını ama sonra Etna'yı öpmesini... her şeyi hafızasından kalıcı olarak silip atmış gibiydi. Önemsediği tek şey kendince başlattığı miladıymış gibi davranıyordu. Ki buna ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. En azından şimdilik bir şey söylemeyecektim. Bunun hakkında uzun uzun konuşacak vaktimiz olacakmış gibi görünüyordu.

"Ne düşünüyorsun?"

Fısıltısı kulaklarıma dolup beni gerçek dünyaya yeniden döndürürken yüzlerimiz arasındaki mesafeyi, bedenlerimiz arasındaki mesafeyi koruyarak arttırdım. Elleri belimin etrafına sıkıca sarılmış, gözlerimin içine beklenti dolu parıltıların dolaştığı kahverenginin en sıcak tonuna sahip gözleriyle bakıyordu.

Calum'la ilgili her şey çok canlı hissettiriyordu. Sanki sahip olduğu her şey fiziksel açıdan olduğu gibi değil de, daha farklı bir açıdan ona özeldi. Tebessümü, gözleri, saçları, elleri, gözlerinin etrafında oluşan o ince ince çizgiler, kendisine ait kokusu, konuşması, duruşu, tenimde dokunduğu yerlerde sadece benim görebileceğim türden bıraktığı izler... daha birçok şey sayabilirdim. Ama hiçbiri onu tam olarak tarif etmeme ve bana hissettirdiklerini anlatabilmekte yeterli olmayacaktı.

Yıllardır birbirimizin gözünün önündeydik. Yıllardır kendim için o insanı arıyordum, hayatımın son bir yılını bulduğuma dair kapıldığım içi bomboş bir hayalle yaşadığımı Calum'ın arabasına bindiğim ilk gün kalbimde hissettiğim onca kıpırdanmadan anlamam gerekirdi. O gün, Calum'la ilgili pek çok şey farklı hissettirmişti zaten.

He(art) || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin