-35-Melek ve Ruhsuz

71 7 63
                                    

4 Yıl sonra; 2021

Hayat dediğimiz şey ilk nefes ve son nefes arasındaki nefes alışlarımız sayılırdı. Hayat. Beş harfli bazı insanların nefes alabilmek için her şeyi yaptığı, bazıları içinse nefesini kesmek için her şeyi yaptığı şeydi. Peki ya birine hayatım kelimesi neleri anlatmak isterdi bir insana? Bu sanırım insandan insana değişirdi.

"Hayatın bir anlamı olmalı bence. Yoksa neden böyle bir dünyaya gelmiş olalım ki? Sence bu dünyaya hangi duyguyu yaşamak için geldik? Mutluluk mu yoksa"

"Acıyı ve aşkı yaşamak için olsa gerek" Ege'ye verdiğim cevaptan sonra yaptığım şeyin farkına varıp ona baktım. Bana dikkatle baktığını görünce gülümsedim. "Bana öyle bakmayı kesip bakkala git ve ekmekle listedeki şeyleri al, gel. Size bu ödevleri, böyle şeyleri düşündüren öğretmeniniz ile de en kısa zamanda konuşmam gerek. Hadi marş marş" Oturduğu yerden kalkıp koridora girdiğinde bakış açımdan çıkmıştı. Birkaç saniye sonrasında örtülen kapı ile kendimi yorgunluktan yere attım. Hangi yorgunluktan bahsediyorsun Okyanus. Fiziksel mi ruhsal mı? Ruhsal ise sen bi doktora görünsen iyi olur diyen iç sesim kahkaha attıktan sonra sustu. Ama kafamdaki düşünceler durmuyordu, susmuyordu. Parkeye bakarken ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama bir süre sonra telefon çaldı. Kafamı sallayıp ayağa kalktığımda bir anda ayaklandığım için kısa bir sürekliğine başım döndü. Gözlerimi kapatıp kendime gelmeyi bekledim ve belki şu telefon susar da birileriyle konuşmak zorunda kalmam diye. Ama ne yazık ki o telefon susmadı. Ekrana baktığımda Melodi'nin aradığını görmemle ofladım. Yine kim bilir bana hangi doktoru anlatacaktı. Ekrana öylece bakmayı sürdürürken çalmaya devam edeceğini anlayınca reddettim ve telefonu sessize aldım. Melodi ile karşılaştığımızda başıma gelebilecekler gözümün önünden geçerken boş verdim.

Nereye kadar böyle devam edeceksin ki canım? Daha hayatındaki önemli olan şeyleri ne kadar boş vereceksin?

Kafamdaki diğer kız düşüncelerini belirttiğinde kafamı iki yana salladım. Bedenimin içinde daha doğrusu kafamın içinde benim dışımda iki kişi daha var gibiydi. Birini melek olarak adlandırsam da diğerini ruhsuz olarak adlandırıyordum. Bir zamanlar takma adım olan ruhsuz...

Diğer insanlar gibi melek şeytan olarak ayıramazdım ben onları. Ya da siyah beyaz. Çünkü şeytanın ta kendisi bazen ben oluyordum. Şeytan olduğum zamanlar hiçbir şekilde ruhsuzdan fikir almıyordum. O benim iyiliğim için anlık diğer kıza göre tehlikeli fikirler üretirken meleğim her şeyi göz önünde bulundurup fikirler veriyordu. Onun içinde bir olay olduğunda son konuşan olurdu. Tabi ruhsuzum konuşmazsa. İkisi de birbirleriyle tartışmaya başlarlarsa işte o zaman her şey birbirine giriyordu.

"Nereye daldın yine kızım. Bir gün gerçekten nefessiz bir şekilde seni bulacağım diye korkmuyor değilim." yattığım yerden oturur vaziyete geçtiğimde benimle karşı karşıya gelmek için sandalyeye oturdu. Yoksa neden rahatına düşkün biri rahatsız sandalyeye otursun ki?

"Ölmem merak etme. O sularda boğulmuşluğum çok var." Gülümseyen suratı dediklerimle ifadesiz bir hale geldi. "İyi halt yedin Okyanus. Çocuk seni bizden uzaklaştırmak için elinden geleni yapsın. Sen ise çocuğa boşuna uğraşıyormuş gibi laflarını geride bırakma. Aferin sana." Alkışlamaya başladığında meleğimin sessiz duruşu ile ruhsuzun haklı olduğunu anladım. Sinirle elimi enseme attığımda Hakan kafasını eğmiş kahverengi kızıl saçlarını karıştırıyordu. "Ben öyle demek istemedim. Kusura bakma Hakan. Bazen biliyorsun"

"Biliyorum Okyanus. Hem doğruları söyleyip özür dilemek saçma. Bir daha duymayayım senin ağzından öyle şeyler" göz kırpıp ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Tam çıkacakken duraksadı.

RÜZGAR KELEBEĞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin