what did you say

4K 293 29
                                    

Hayatım birkaç haftadır yetişemeyeceğim kadar hızlı ve yorucu geçiyordu. Fransa, Almanya, Türkiye, Rusya, Meksika, Japonya... Ne yaşadığımdan ya da ne hissettiğimden emin değilim. Duygularım ikiye bölünmüştü: Gündüz ve gece.

Gittiğimiz şehirlerde gündüzler bir masal kadar güzel geçiyordu. Zayn' le şehrin müzelerini, galerilerini, en önemli yerlerini geziyor, fotoğraflar çekiliyor ve yemeklerini tadıyorduk. Yalnızken sadece biz vardık. Başka hiçbir sorun yoktu.

Fakat gece olduğunda işler değişiyor, arkadaşlarının arasına girdiğinde onu kaybediyordum. Adeta başka bir insana dönüşüyor, kendisini zehirleyerek saygısız ve pis bir insana dönüşüyordu. Ona anlayış göstermeye çalışıyordum. Bulunduğu ortam yıllar içinde onu böyle bir insana dönüştürmüştü ve değişimi benim istediğim kadar hızlı olamazdı. Yine de bazen sabırsız oluyor ve bu da tartışmaları ardında getiriyordu. En komiği de son birkaç gündür büyüyen tartışmalarımızın grubun diğer üyelerini epey mutlu ettiğiydi. Mutlu oluyorlardı elbette.

Otel odamıza geceleri geliyorlardı. Kulis ortamındaki partileme onlara yetmezmiş gibi neredeyse sabaha kadar bizim odamızda da eğleniyorlardı. Sabahları ise bir adam odamıza dalıyor ve bizim çıplak olmamızı umursamadan Zayn' i yanımdan alıp götürüyordu. Zayn' e kapımızı kilitlememiz gerektiğini anlatıyor fakat hiçbir zaman bunu kabul etmiyordu. Sabahları önemli bir mesele olduğunda uyurken bize ulaşmaları imkansız olurmuş. Sanki bu benim çok umrumda.

Tokyo.

Hayallerimin şehri. Fotoğraf makinemin galerisinden Tokyo' da çektiğim ve birlikte çekildiğimiz fotoğraflara bakarken gözlerimden sessizce yaşlar akıyordu. Yorulmuştum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Aklım çok karışıktı. Onunla mutluyken aynı zamanda nasıl böylesine mutsuz olabilirdim anlamıyorum. Eve geri dönmek istiyordum bazen. Sonra onu yalnız bırakırsam tamamen birbirimizden kopacağımızı düşünerek bu fikirden vazgeçiyordum. Kollarımın iki yanından çekiliyormuş gibiydim ve bu da olduğum noktada kalmama neden oluyordu.

Duş sesinin kesildiğini duyunca hızlıca gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Beni ağlarken görmesini istemiyordum. Sebebini öğrenene kadar asla rahat bırakmazdı çünkü. Ve bu yeni bir kavga daha demek olurdu.

Gözlerimi makineden ayırmadan fotoğraflara bakmaya devam ederken kapısı açıldı ve odaya girdi. "Hazırlanmayacak mısın güzelim?"

"Ben... Biraz yorgun hissediyorum."

Dışarıda yemek yeme konusunda anlaşmıştık. Ama şimdi dışarı çıkmak hiç istemiyordum.

Yanıma doğru geldiğini hissettim. Bedeninden akan su damlaları ile koltuğun kenarına oturduğunda makineyi elimden aldı ve ardından elini yanağımın üzerine yerleştirdi.

"Hasta gibisin."

"Sanmıyorum."

"Alyssa. Biraz zayıfladın mı?" Bedenimi inceledi. Sanırım biraz zayıflamıştım, bilmiyorum.

"Sürekli yolculuk yaptığımız içindir. Yoruluyorum."

Bedenimdeki gözlerini gözlerime kaldırdı. Bakışlarında bir duygu yakalamak zordu.

"Neyin var?"

"Hiçbir şey."

"Yalan söylüyorsun."

"Sadece yorgunum. Gerçekten bir sorun yok." Gülümsemeye çalışıp ıslak sakallarını okşadım.

Elbette daha önce beni rahatsız eden meseleler hakkında onunla konuşmaya çalışmıştım ve hepsi bir kavga ile sonuçlanmıştı. Artık kavga etmek istemiyor, kavga beni öldürüyordu.

after alyssa • malik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin