Harry, Hagrid'e yaptığı kısa bir çay ziyaretinin ardından tek öğrenebildiği bu konunun sadece Albus Dumbledore ile ilgili değil aynı zamanda Nicholas Flamel ile de ilgili olduğuydu. Okul kütüphanesinde bu yeni isim hakkında bir şeyler bulabilmeyi umdu.
Ertesi gün yeni bir okul haftası başlarken tüm cesaretini toplayan Neville Longbottom, Slytherin masasında yemek yiyen Harry Potter'ın yanına yaklaştı.
"Şey... Affedersin Potter sana bir şey sorabilir miyim?"
Şimdi tüm masalar sessizliğe bürünmüştü çünkü ilk kez birinin Potterla konuştuğuna şahit oluyorlardı, öğretmenlerden başka birinin. Weasley ikizleri henüz toplum içinde Harry ile konuşma fırsatı yakalayamamışlardı.
"Elbette." dedi Harry. Tanrı aşkına o öcü değildi. Onunla konuşmaya çalışan Malfoy'u terslemesinin tek sebebi ondan hoşlanmamasıydı. Ondan başka onunla konuşan olmadığından da bu pek iyi bir izlenim bırakmıyordu. Yalnız çocukluk geçiren Harry başkalarıyla sohbet başlatmaya alışkın olmadığı içinde okulun açıldığı günden beri yalnız takılıyordu.
"Şey...eeee... Hatırlatıcım hala sende mi?"
Harry'nin o an kafasına dank etmişti. Tamamen unutmuştu onu. Cübbesinin ceplerini karıştırdı. O hatırlatıcıyı yere düşüp kırılmasını önlemesinin üzerinden bir kaç hafta geçmesine rağmen hala cebindeydi. Zira pek fazla ceplerini kullandığı yoktu.
"Şanslısın, yanımdaymış."dedi ve çocuğun hatırlatıcısını uzattı.
"Te..teşekkür ederim." Çocuk yanından ayrılırken Harry dayanamayıp konuştu. "Çok geginsin... Uçarken. Daha rahat ol ve süpürgene güven."
"Ta... tamam." dedi Longbottom kekeleyerek. Harry Potter'ın ona bir tavsiye vermesini beklemiyordu.
**
O günün ilk dersi olan tılsımda tüy kalemleri uçurmaya çalışırken Gryffindor masasında Hermione Granger inatla Ronald Weasley'e büyünün doğru söylenişini öğretmeye çalışıyordu. Çocuğun bu durumdan hoşlanmadığı belliydi. Neden inatla uğraşıyor diye düşündü Harry.
Kız okulda Harry'nin başarısını yakalayabilen tek birinci sınıf öğrencisiydi. Aralarındaki fark Harry ders çalıştığını belli etmez, öğretmenler soru sormadıkça cevaplamazdı. Kızsa her soruya parmak kaldırır ne kadar çok şey bildiğini herkese göstermeye çalışırdı. Bu Harry'i gizemli ve havalı gösterirken kızı çalışkan ve inek olarak gösterirdi. Ünlü Harry Potter'a bir şey söylemeye cesaret edemeyen birinci sınıflar kızın akademik başarısını kıskanır, kıza ne kadar gıcık olduklarını açıkça dile getirirdi.
Oysa Harry kızın ne yapmaya çalıştığını anlıyordu. Kız sadece bir muggle doğumlu olarak onlardan farklı olmadığını, onlar kadar iyi büyü yapabileceğini göstermeye çalışıyordu. Kızın tek istediği arkadaş edinebilmekti. Mugglelar tarafından yetiştirilen ve on bir yaşına kadar bir büyücü olduğundan haberi olmayan Harry, bilmediği bir dünyaya adım atmanın ne kadar korkunç olduğunu anlayabiliyordu. Sırf bu yüzden günlerini sihir dünyası hakkında kitap okuyarak geçirmemiş miydi?
Kızın buraya gelirken arkasında sadece ailesini değil, birçok arkadaşını bıraktığından da emindi. İşte bu noktada kızdan ayrılıyordu. Harry'nin o güne dek hiç arkadaşı olmamıştı bu yüzden bu dünyada da arkadaşı olup olmamasını önemsemiyordu. Weasley ikizleriyle bir kaç kez konuşmuş olması onlarla arkadaş olduğu anlamına gelmiyordu.
Ders bitiminde kızın tüm uğraşlarına rağmen Weasley büyüyü yapmayı becerememişti. Harry'nin önünde yürüyen Ronald Weasley ve Dean Thomas kendi aralarında konuşuyorlardı ama sessiz olmak gibi bir dertleri yoktu anlaşılan çünkü Harry ne söylüyorlarsa tek bir kelime dahi kaçırmadan duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Yoldaşı
Fanfiction"Şu halime bak Harry Potter. Bir parazit gibi başkalarından beslenerek yaşıyorum ama taşı aldığımda her şey değişecek. Tekrar eski gücüme kavuşacağım. Bana engel olamazsın Harry Potter." "Aslına bakarsan taşla ilgilenmiyorum. Buraya senin için geldi...