Harry istemedende olsa bu yıl derslerin onun için çok sıkıcı geçtiğini fark etmişti. Öğretilen her şeyi zaten biliyor olmak derste uyuklamasına sebep oluyordu. Bütün dersler adeta sihir tarihi havasında geçiyordu.
Bunu asla yüzüne itiraf etmezdi ama Voldemort harika bir öğretmendi. Ondan beklenmeyecek şekilde dersleri eğlenceli geçiyordu ve yaz tatillerinde tüm karanlık planlarını bir köşeye fırlatıp kendini Harry’e bir şeyler öğretmeye adıyordu. Adam adeta Harry’e bir şeyler anlatmaktan ve arada sırada onunla dalga geçmekten zevk alıyordu.
Eğer ona KSKS öğretmeni olma fırsatı verilseydi mükemmel bir öğretmen olacağından adı gibi emindi Harry. Voldemort, okuldaki, önceki yıllardaki öğretmenleriyle kıyaslanamazdı bile. Belki bir öğretmen olsaydı şimdi bir Karanlık Lord olmazdı. Kim bilir? Sonuçta Harry onun bir şeyler öğretmekten ne kadar zevk aldığını kendi gözleriyle görmüştü.
Düşünceler içinde sonunda sıkıcı ders saatlerini atlatmış bir şekilde öğle yemeği için büyük salona giderken Remus Lupin tarafından yolu kesilmişti, bu sabahki o gösterisinden sonra adamdan böyle bir atak beklemediğini söylese yalan olurdu.
“Harry”dedi Remus sesinin titremesine engel olamayarak.
“Seninle biraz konuşabilir miyiz?”
“Benimle hangi sıfatla konuşmak istiyorsununuz profesör? Hala bir profesör olarak mı yoksa babamın yakın arkadaşı Aylak olarak mı?”
Remus şokla yüzüne bakıyordu. Harry’nin lakabını bilmesini beklemediği açıktı. Kırışan yüzünden düşüncelere daldığı belliydi.
Remus’un bilmediği şey ise Harry onun sandığından çok daha fazlasını bu yaz Voldemort’tan öğrenmişti. Gündüzleri yoğun ders programıyla geçerken akşamları ise tüm büyü dünyasının kaderini değiştirecek sohbetler eşliğinde geçiyordu.
Voldemort bir zihnefendardı elbette tüm ölüm yiyenlerinin zihinlerini sürekli kontrol altında tutarak onların gerçek sadakatinin kime olduğunu test ediyordu. Bazen bilerek onları görmezden gelip sahte bilgileri karşı tarafa göndermesini sağlayarak kendi yararına kullanıyordu. Bu zamana kadar gözünden kaçmayı başarabilen tek kişi Severus Snape’di.
İki yıl önce okula gizlice sızana kadar onun gerçek sadakatini kendisine sanıyordu ama gerçekleri keşfetmesi pekte uzun sürmemişti. Snape Voldemort’un düşüşünden kısa süre önce taraf değiştirmişti kim bilir belki bu ihanet çok daha öncesine dayanıyor olsaydı Snape yakalanırdı ve Voldemort onu kendi bulduğu Sectumsenpera büyüsüyle ödüllenirebilirdi.
Elbette Voldemort kehanetteki çoçuğun Harry olduğunu düşünmeye başladıktan sonra ailesi hakkında araştırma yapmaya başlamıştı. O zamana kadar önemsiz bir ölüm yiyen olan Peter Pettigrew bir anda sırf James Potter’ın en yakın arkadaşlarından biri olduğu için ön plana çıkmıştı.Voldemort Pettigrew’in tüm anılarını izleyerek Çapulculara ait tüm anıları izlemişti ve elbette geçtiğimiz yaz tüm bunları Harry’e anlatmıştı. Bu her ikisi içinde zorlu olmuştu çünkü Harry’nin ailesinden bahsetmek onlara aynı zamanda ailesinin katilinin Voldemort olduğu gerçeğini de hatırlatıyordu.
İstemeden de olsa aralarında öğrenci öğretmen gibi bir çok ilişki kurulan bu ikili için bu gerçeği görmezden gelmek o anlarda zorlaşıyordu.
Harry ailesini öldüren adamdan nefret etmesi gerektiğini biliyordu ama Voldemortla geçirdiği zaman o kadar eğlenceliydi ki, Voldemort o kadar çok ona benziyordu ki, ondan nefret etmek Harry için giddikçe daha da zorlaşıyordu. Harry, Voldmort’u tanıdıkça aklını kaçırmış bir deliden çok kimsesiz bir çocuk görüyordu onda, tıpkı Hermione ve Voldemort ile karşılaşana kadar kendisinin de olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Yoldaşı
Fanfiction"Şu halime bak Harry Potter. Bir parazit gibi başkalarından beslenerek yaşıyorum ama taşı aldığımda her şey değişecek. Tekrar eski gücüme kavuşacağım. Bana engel olamazsın Harry Potter." "Aslına bakarsan taşla ilgilenmiyorum. Buraya senin için geldi...