Tren rayların üzerinde ilerlerken pencereden görünen manzara yavaşça akıyordu. İki genç Hogwarts'a giden trende bir kez daha yerlerini almıştı.
"Harry." dedi Hermione.
"Hmm." diye mırıldandı Harry.
"Gerçekten üç büyücü turnuvasına katılmak zorunda mısın?"
"Evet."
"Ama çok tehlikeli."
"Hermione sorabilir miyim, aynı konuşmayı daha kaç kez tekrarlayacağız?" diye sordu Harry yarı sitemle.
"Özür dilerim ama endişeleniyorum."
"Endişelenme ve bana güven sadece."
"Sana güveniyorum ama kalbimdeki huzursuzluğu atamıyorum."
Harry iç çekti. Bu Hermione'den artık hiç bir şey saklamamanın kötü tarafıydı. Onun için endişeleniyordu. Aslında önceden de endişeleniyordu. Bu açıdan pek değişen bir şey olmamıştı. İyi tarafları da vardı. Örneğin Hermione'ye cisimlenebilmeyi öğretmişti. Bu sayede Hermione ne zaman fırsat bulsa hemen Riddle Malikanesi'ne gelmişti. Bu yaz birlikte okulda olduğundan daha fazla vakit geçirdikleri söylenebilirdi. Aynı masada yemek yiyip aynı koltukta oturabiliyorlardı.
Hermione ilk başta Harry'nin kendisi için ruhunu şeytana sattığını düşünmüştü ama Harry ile onun hakkında konuştukça ve yazın ziyaretlerinde onların nasıl şakalaştığını gördükçe onların köle ve efendisi ilişkisinden daha çok arkadaşça bir bağa sahip olduklarını görmüştü. Harry'nin ailesini öldürmesine rağmen ondan nefret etmediğini fark etmişti. Sebebini bir gün Harry'e sormaya cesaret ettiğinde ise aldığı cevap "Çünkü onda kendimi görüyorum." Olmuştu. "O ben olabilirdim. Bende onun gibi olabilirdim."
Harry'nin tam olarak ne demek istediğini anlamamıştı. Onun gözünde Harry asla bir suçluya dönüşemezdi ama onun orada sözde akrabalarının yanında olduğundan daha mutlu olduğunu görmüştü. Bu onun için yeterliydi. Harry mutluysa o da mutluydu. Üstelik ona, Harry ile birlikte, cisimlenme, zihnebend ve birazda zihnefend öğretmişlerdi. Bunlar Hermione'nin tek başına çalışarak öğrenemeyeceği büyülerdi.
"Bu turnuvaya katılma amacını gerçekten bilmiyor musun yoksa yine benden bir şeyler mi saklıyorsun?"
Harry ona alınmış gibi baktı. "Bir daha senden bir şey saklamayacağıma söz verdim. Zaten senden bir şeyler saklama amacım sana yalan söylemek istememekken nasıl sana bilmediğime dair yalan söylediğimi düşünürsün?"
"Tamam özür dilerim. Hatalıydım." dedi Hermione, hemen pişmanlıkla.
"Cidden o lanet turnuvaya neden katılmam gerektiğini bilmiyorum ama umarım buna değer." dedi sinirli bir şekilde.
Hermione ise bu sinirin ondan çok başka birine tepki olduğunu biliyordu, tıpkı Harry'nin gözlerini devirmesinin sebebinin karşı taraftan gelen cevaba karşılık olduğunu bildiği gibi. Aralarında zihin bağlantısı olduğunu öğrendiğinde beri Harry bazen bunu yapıyordu. Artık alışmıştı ve ilginç bir şekilde eskisi gibi delice gelmiyordu. Hey! Burası sihir dünyası, burada her şey mümkün.
Hermione'nin düşüncelerini aniden açılan kapı kesti. Griffindor'dan Weasley ve Dean'di gelen. Onları görünce her ikisininde şaşkınlıktan gözleri büyüdü. Kekeleyerek özür dilediler ve kompartımanda boş yer olmasına rağmen içeri girmek yerine geri çıktılar.
"Neden bu kadar kekeledi ki? Senden hala korkmalarından nefret ediyorum." dedi Hermione.
"Boşver korkmaları daha iyi." diye cevapladı Harry onu. Neredeyse kaçarak çıkmaları ardındaki asıl gerçeği bilmesine rağmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Yoldaşı
Fanfiction"Şu halime bak Harry Potter. Bir parazit gibi başkalarından beslenerek yaşıyorum ama taşı aldığımda her şey değişecek. Tekrar eski gücüme kavuşacağım. Bana engel olamazsın Harry Potter." "Aslına bakarsan taşla ilgilenmiyorum. Buraya senin için geldi...