James Harry'nin arkasından baka kalmıştı. Diğerleri bu konuda ne diyeceklerini bilememiş yavaş yavaş hepsi sessizce yataklarına çökmüştü. Hiç biri kendi oğullarının Slytherin'e yerleştiğini duymaktan mutlu olmazdı. Zaman ilerledikçe James daha sık saate bakıyordu.
"Nerede kaldı bu çocuk?" dedi.
"Ben odaya geri döneceğini sanmıyorum, dönmeyecekmiş gibi çıktı." dedi Peter.
"Nerede olduğuna bakalım." dedi Remus ve haritayı çıkardı.
Haritayı baştan sona taramalarına rağmen Harry Potter ismini bulamamıştı.
"Sanırım ihtiyaç odasında bu yüzden adı gözükmüyor. Zaten bu gece geri dönmeyi düşünmüyorsa en mantıklısı orada kalması olur." dedi Remus.
"Ben sanırım gidip onu alsam iyi olacak." dedi James.
"Ona ne demeyi düşünüyorsun?" diye sordu Sirius. Harry gittiğinden beri ilk kez konuşmuştu.
"Ben... Bilmiyorum."
"Yarım bir kararlılıkla, sırf vicdan azabı duyduğun için yanına gideceksen hiç gitme."
"Ne?"
"James, sırf onların istedikleriyle aynı binaya düşmedin diye aileni hayal kırıklığına uğratmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum."
"Aynı şey değil Sirius. Burada Slytherin'den bahsediyoruz. Onların nasıl oldu-"
"Aynı şey James! Sen onun babasısın. Onun ihtiyacı olan şey o hangi binada olursa olsun senin ona karşı olan sevginin değişmeyeceğini görmek. Ona bir canavarmış gibi bakman değil."
"Ben ona bir canavarmış gibi bakmadım."
"Bunu bir de ona sor."
"Kim oğlunun bir Slytherin olmasını ister?"
Sirius kahkaha attı ve James'ı alkışladı. "Bravo James. Söylesene bir Gryffindor olduğum için beni aşağılayan ailemden ne farkın kaldı? Slytherinlerle aynı düşünürken bir Slytherin olan oğlunu aşağılamaya ne hakkın var?"
"Ben onu aşağılamadım. Ben..." James ne demesi gerektiğini bilemiyordu. O Harry'i kırmak istememişti ya da Sirius'a kötü anılarını hatırlatmak.
Sirius arkadaşının kötü bir niyetinin olmadığının ve daha bir günlük oğlunu kırmak istemediğinin farkındaydı. Eğer ona böyle davranmasaydı, yaptığı hatayı daha kötü batırabilirdi.
"Sakinleş Çatalak. Sana anne ve babam gibi olduğunu söylediğim için özür dilerim. Sadece şunu fark etmeni istedim, sırf sen ve Lily Gryffindor diye Harry de Gryfindor olacak diye bir kural yok. Ayrıca Harry sırf bir Slytherin diye kötü biri olmak zorunda değil. Harry bir Slytherin olduğunu söylediğinde bende çok şasırdım. İnan bana içinizde hiç kimse Slytherinleri benim kadar iyi tanıyamaz. Doğduğumdan beri etrafım onlarla çevrili ama Harry onlardan o kadar farklı ki, bir Slytherin olduğunu söylediğinde inanamadım."
"Ne demek istiyorsun Sirius?" diye sordu James.
"James, Harry'nin neden sadece son söylediklerini hatırlıyorsun? Onun önceki sözlerini ve davranışlarınıda hatırlasana. Harry daha bu sabah Hogwarts öğrencilerini kurtarmak için dört vampirle yüzleşerek kendini tehlikeye atmadı mı? Bu aslına bakarsan bir Slytherin'in asla yapmayacağı bir şey. Aksine çok Gryffindorca."
"Doğru o çok cesurdu ve bu hareketi çok kahramancaydı tıpkı bir Gryffindor gibi."
"Evet tıpkı bir Gryffindor gibi. Sende fark etmeye başlıyorsun. Onun o zaman vampirlere ne dediğini hatırlıyor musun? Hogwarts öğrencileri benim korumam altında. Her hangi bina ayrımı yapmadı James, o onları sadece Hogwarts öğrencisi olduğu için korudu. Üstelik hareketlerinden buna benzer bir şeyi daha öncede yaptığı anlaşılıyordu."
James farkındalıkla iç çekti. "Haklısın Sirius. Ben ona ön yargılı yaklaştım ve kalbini kırdım. Üstelik kız arkadaşının bir Gryffindor olduğunu söylemişti. Şu an böyle bir şey imkansız ama o bunu çok rahat bir şekilde söyledi. Belki gelecekte binalar arasında şimdiki gibi düşmanlık yoktur."
"Gördün mü? O bizim bildiğimiz Slytherinlerden çok farklı."
"Ben onu bulup özür dilemeliyim."
Sirius odadan çıkan arkadaşının arkasından gülümsedi.
"Vay canına Patiayak, seni ilk kez bu kadar olgun davranırken gördüm." dedi Remus.
"Kes sesini, Aylak."
**
Harry ihtiyaç odasında yatakta uzanıyordu. İç çekti. Babasının neden şaşırdığını ve üzüldüğünü biraz olsun anlıyordu ama kalbi yine de kırıktı. Onu olduğu gibi kabul edemez miydi? Bu çok mu zordu? O Hermione'yi seviyordu ve bir Gryffindor olması zerre umrunda değildi.
Kız arkadaşını hatırlayınca çocuğun kalbine bir ağırlık çökmüştü. Gece yarısını çoktan geçmişti ve bugün onun doğum günüydü. Şu anda astronomi kulesinde onunla kutlama yapması gerekirken tek başına ve kalbi kırıktı. Üstelik Hermione de onun için endişelenmiş olmalıydı. Hayat her zaman planlandığı gibi gitmiyordu. Voldemort'un ona gerekli açıklamayı yapmasını ve kızı biraz olsun rahatlatmasını umdu.
Cebinden ona aldığı hediyeyi çıkardı. Çok muggle işi ve çok klişe idi. Yine de Hermione'nin seveceğini biliyordu. Ona içinde ikisinin resimleri olan bir kolye almıştı. Kolyeyi kutusundan çıkardı ve parmak ucunda küçük bir ışık yaktı. Büyücü resimlerinin iyi yanı muggle resimlerinin aksine hareketli olmasıydı. Böylece Hermione'nin gülümsemesine daha uzun süre tanıklık yapabiliyordu.
O sırada kapısı açıldı ve babası içeri girdi. Eğer ihtiyaç odasının önünde aynı şeyi düşünürsen oda kullanılıyor olsa bile odaya girebilirdin. Eh onun yatacak bir yere ihtiyacının olduğunu tahmin etmesi babası için zor olmasa gerekti.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu James garipçe. Özür dilemek istiyor ama nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu.
"Kız arkadaşıma aldığım hediyeye bakıyorum. Bugün onun doğum günüydü." dedi Harry ve kolyeyi kapatıp kendi boynuna taktı.
"Senin için üzüldüm. Bugünü aptal babanın yanında geçirmek yerine eminim onunla geçirmeyi tercih ederdin."
Harry olumsuzca kafasını salladı. "Buraya geldiğim için pişman değilim, sadece biraz kalbim kırıldı." Ne kadar üzülse de babasıyla tanışma fırsatını elde ettiği için pişman değildi.
"Özür dilerim Harry, hatalıydım. Ben çok ön yargılı davrandım ve seni üzdüm. Bu aptal babanı affedebilecek misin?"
Harry babası özür dilemeye geldiği için sevinmişti. Babası da üzülmüşe benziyordu ve dürüst olması gerekirse bu konuyu uzatıp ne kadar burada kalacağı belli olmayan süreyi babasıyla küs geçirmek istemiyordu. O baba-oğul olarak yıllarca babasıyla yapamadığı şeyleri yapmak istiyordu. Babasının ondan özür dilemesi yeterde artardı bile.
"Bir şartla, çalpulcularla ve seninle yalnız olduğumuzda ara sıra da olsa bana oğlum der misin? Bana hiç öyle seslenmemen garip geliyor. Evde sık sık derdin."
"Tamam. Sık sık söylemeye çalışırım. Harry bilmelisin, bu şey benim içinde zor. Ben daha on yedi yaşındayım ve bir anda boyum kadar oğlum çıkıp geldi. Gelecekte bırakıp geldiğin babandan biraz farklı olabilirim ve ondan daha fazla hata yapabilirim. Sonuçta senden sadece iki yaş büyüğüm ama bu demek değil ki sana kanım kaynamadı, seni sevmedim. Senin doğumunu, büyüyüşünü görmedim ama hissediyorum Harry, senin benim oğlum olduğunu."
Harry James'e sarılmış ve göz yaşları o farkında olmadan gözlerinden dökülmeye başlamıştı.
"Seni seviyorum baba. Teşekkür ederim. On yedi yaşında bile mükemmel bir babasın."
Harry'nin sözleri James'in içine işlemişti. Birbirleri için söyledikleri bu içten sözler aralarında daha önce hiç kurmadıkları, kuramadıkları bir bağın kurulmasına sebep olmuştu. Farkında değildi ama James o gece gerçek bir baba olmuştu.
Daha sonra Harry James'i kırmadı ve Gryffindor binasındaki odalarına geri döndü. James getirdiği pelerinin altına girerken Harry kendi üstüne bir hayal bozan büyüsü yapmıştı, asasız ve sözsüz.
James içinden geçirdi, işte Lily ile benim genlerim birleşince ortaya böyle muhteşem bir şey çıkmış. Böylece bir ebeveyn olmanın gururunu ilk kez yaşamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Yoldaşı
Fanfiction"Şu halime bak Harry Potter. Bir parazit gibi başkalarından beslenerek yaşıyorum ama taşı aldığımda her şey değişecek. Tekrar eski gücüme kavuşacağım. Bana engel olamazsın Harry Potter." "Aslına bakarsan taşla ilgilenmiyorum. Buraya senin için geldi...