"Hoş geldin." Ali her zaman oturduğumuz masa da oturuyordu. Yanına yavaşça yaklaşıp çantamı oturacağım sandalyenin yanındaki boş sandalyeye yavaşça bıraktım. "Hoş buldum." Son yaptıklarından sonra ona karşı tavırlarımda ön yargı oluştuğunun o da farkında olmalıydı.
"Kahve?" Beyaz dişlerindeki hafif sararmalar gün içerisinde birçok kahve içtiğini belli ediyordu. Olumsuzca kafamı salladım. Kahve içecek hava da olmayacağım kesindi.
"O kadar çok mu kızdın?" Masanın altında gizlenen ellerini çıkarıp küllükle oynamakta olan elimin üzerine hafifçe bıraktım. Yüzündeki pişmanlık hissi inandırıcılığını her saniye daha fazla artırıyordu.
"Kızdım." Diyebildim kısık çıkan sesimle. "Bak Ceyla, bunları sana anlatmak zorunda değilim aslında." Kafamı dikleştirip elimi yavaşça çantama doğru uzattım. Konuşmanın sonu iyi yerlere gitmiyor gibiydi.
"Ama, anlatmalıyım çünkü sen benim için değerlisin." Ellerini kendine doğru çekip ahşap masa üzerinde birbirine kenetledi. Ben de oturduğum yer de rahatlamış gibi arkama doğru yaslandım.
"Sema ile ilk okuldan arkadaşız. Sema okulun popüler kızlarındandır. Keremle o zaman kuzen olduğumuzu pek bilmiyoruz. Sema'dan hoşlanıyordum ben. Okulun en saf ve inek çocuğuydum. Keremse bilirsin işte zengin ve züppe." Bakışlarımdaki anlam karmaşasını çözmek istiyormuş gibi kısa süre duraksadı.
"Sema'yı hep iyi bir kız sanırdım. Keremle takılıyordu, ondan hoşlanıyordu. Bu yüzden Keremle hep ters düşerdim. O züppelikte öndeydi ben çalışkanlıkta. İlk okul hayatımız hep karmaşa ve anlamsız yarışlarla geçti diyebiliriz.
Bir gün Sema beni evine ders çalıştırmam için çağırdığında onun evine gittim. İlk defa bir kızın evine gidecektim yani çok heyecanlıydım. kapıdan içeri girdim ortam gayet sessizdi. O an her şeyden habersizdim. Sema beni çok güzel karşıladı her şey mükemmeldi ama ben bir şeyin farkında değildim: Sema bana haddinden fazla yakın davranıyordu.
Yani ilk okuldaki bir çocuğun böyle ortamlarda olması bana göre değildi ve daha önce de olmamıştı zaten. Bu yüzden heyecanlanmıştım. Evleri iki katlıydı yavaşça merdivenlerden çıktık ellerimizde adını bilmediğim bir kutu içecek vardı. Sonradan öğrendim biraymış.
Hiç itiraz etmeden içmeye başladım. Tabi benim gözlerimde ilk şişeden yıldızlar uçuşmaya başladı ama yine de itirazım yok çünkü Sema karşımda. Bir süre sonra bana doğru yaklaştı ve elini omzuma koydu. İçmiştim ama o detayları unutamayacak kadar rezillikler çektim. Elindeki birayı üzerime bilerek döktüğünü hatırlıyorum. Sonra yavaşça düğmemi açtı fermuarımı indirdi..."
"Tamam sus duymak istemiyorum."
"O sıra içeriye Kerem ve diğer arkadaşları daldı. Hepsinin elinde o zamanlar modern olan bir fotoğraf makinesi. Beni o halde fotoğrafladılar. Aylarca şantaj ettiler. Liseye geçince Keremle kuzen olduğumuzu öğrendik sonra Kerem hepsini ortadan kaldırdı."
Saniyeler belki dakikalarca sessiz kaldım. Kerem hala o kadar şerefsiz biriydi. Beni şaşırtan; "Siz gerçekten kuzen misiniz?"
Keyiflice gülümseyip arkasına yaslandı. Ne zaman geldiğini hatırlayamadığım biralar önümüzde yerini almıştı. Ali'yle daha doğrusu her hangi bir arkadaşımla daha önce hiç bira içmemiştim.
Ben bira içmem ki!
"Afiyet olsun." Burnumu kıvırıp masanın ortasına doğru iteklediğim biraya altın bulmuş gibi sevinerek karşılık veriyordu. "Evet maalesef gerçekten kuzeniz." Birasından kocaman bir yudum daha alıp boşta kalan elinin parmaklarını masaya ritmik şekilde vurdu.
"Üzgünüm bunları anlatmak zorunda kaldığım için." Aldırmıyormuş ve hikayenin devamını merak etmiyormuş gibi başımı sallayıp parmaklarımı onun gibi ritmik şekillerde masada gezindirdim.
"Hala arkadaş mıyız?" Gülümseme sırası sonunda günler sonra bana geçmişti. "Elbette."
"Birayı içmeyeceğine kesi emin misin?" Tiksinerek tırnağımın ucuyla bardağı ona doğru ittirdim. İtiraz etmeden parmaklarının arasına kenetleyip büyükçe bir yudumun adem elmasından geçmesine izin verdi.
"Romeo bu kadar çok içmemeli." Üçüncü bardaktan sonra çekilmez bira kokusuna katlanamaz olmuştum. Keyifle kahkaha atarken sararan dişlerini sarmalayan biranın köpüğü iğrenç ve bir o kadar da güzel görünüyordu.
"Haklısın ama bu merede bir başlayınca bir daha bırakamıyorsun." Baktıkça midemi bulandırmaktan başka işe yaramıyordu aslında. Kokusu desem; ondan bahsetmeye bile gerek yok!
"Sanırım başka Romeo bulmalıyım." Bir an önce gülmeyi kesmesi gerekiyordu.
"Gerek yok, karşında yedi bardağı devirip yine de ayakta durabilen bir Romeo var. İste seni kucaklayıp kafede tur atayım?" Büyüyen gözleri söylediklerini kanıtlamak istiyordu ama ben değil. Ellerimi ona doğru uzatıp oturduğum yere olabildiğinde yapıştım. Dudağını büzerken çoktan kafayı bulduğunu anladım.
"Artık kalkalım mı?"
"Neyi kaldıralım mı?"
"Masadan diyorum kalkalım mı? Eve gideceğim de."
"Ha pardon gürültüden duyamadım."
"Koca kafede sadece üç masa dolu birisi biziz Ali."
"Aa öyle mi? Ben şuradakileri grup sanıyordum."
'O yedi bardak çay bardağı mıydı?' diye sormamak için kendimi zor tutuyorum. Anlayışla başımı sallayıp koluna girdim.
"Bunu benim yapmam gerekiyordu sanırım?"
"Sorun değil sen yürü yeterli."
"Taamaam. Nereye gidiyoruz?"
"Evine."
"Evim nerede?" Ciddi olup olmadığını anlayabilmek için olduğum yerde birkaç saniye durup yüz hatlarını incelemeye başladım. 'Hayır senin neyine gidip üç koca bardak bira içiyorsun?' Elini çenesine götürüp sağa sola bakınmaya başladı.
"Ne arıyorsun?"
"Evimii. Sen ne arıyorsun?"
"Sabrımı."
#
Döndüüüükkkkkk.
Sıkıcı tatil günlerinden sonra yine buradayız. Ali gerçekten saf ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT * texting
HumorCeyla: Ben istemiyorum hocam yapamam. Tiyatrocu: İtiraz istemiyorum. Tiyatrocu: Bu sahnenin Juliet'i sensin. Kerem: Ben bunu mu öpücem şimdi? Nihat: Acaba hangisi ilk önce insana dönüşecek. *KÜFÜR İÇERİR*