"Bak, lütfen önce sakin ol ve elindeki silahı bırak tamam mı? Sana yardımcı olacağım. Beni dinle, lütfen."
Ağlamaya devam ederken beni dinliyor gibi durmuyor ve hâlâ silahın namlusunu şakağında tutmaya devam ediyordu. Onu engellemek için kaldırdığım ellerimin terlediğini hissediyordum. Ben de tıpkı karşımdaki genç çocuk gibi korkuyordum. Eğer şakağına dayadığı o silahı ateşlerse gördüğüm manzarayı hayatımın sonuna kadar unutamazdım. Tam olarak o silahın patlamasından korkuyordum işte.
Göz ucuyla yerde yatan orta yaşlı adama baktım. Hayatımda ilk defa bir silahlı yaralanma vakâsı görmüyordum elbette ama o silahın patlaması sonucu ilk defa gözümün önünde birisinin kafasını uçurarak kendini öldürmesine şahit olurdum. Bunu kaldıramazdım. O derece soğukkanlı değildim ne yazık ki. Tedirgin ve bir o kadar temkinli bir adım attım ona doğru. Ona yaklaştığımı gördüğünde geri çekildi ve yerde yatan adama baktı.
"Öldürdüm onu! Onu vurdum!"
Adamın henüz ölmediğini biliyordum ve onu sakinleştirmek için bunu onun da bilmesi gerektiğini düşündüm.
"Bak, dinle. Ben bir doktorum ve şimdi onun nabzını kontrol edeceğim tamam mı? Bana sadece izin ver."
Yavaşça yerdeki adama yaklaşırken "Hayır!" diye bağırdığında ürktüm ve olduğum yerde durdum. "Hayır, o öldü. Biliyorum." dedi tekrar ve ağlamaya devam etti. Korkuyla sık nefesler alıyor ama korktuğumu ona da belli edip iyice paniklemesine yol açmak istemiyordum. Yavaşça adama doğru eğildim ve iki parmağımı boynundaki damarlarına koyarak nabzını kontrol ettim. Düşüktü ama hâlâ hayattaydı ve biran önce hastaneye götürülmezse kan kaybından ölecekti. Boynumdaki fuları çıkarıp karaciğerinin hizasında kalan yarasına bastırdım kumaşı. Kan akışını yavaşlatmam gerekiyordu. "Bak, gördün mü? O yaşıyor, hâlâ hayatta."
"Yalan söylüyorsun!" diye bağırdı bana. "Polis geldiğinde ben biteceğim." Kısık ve çaresiz çıkan sesine acıdım. Genç yaşta orada olmayı hak etmiyor diye düşündüm. Polis gelmeden kaçıp gitmesi gerekti. Elimi bastırdığım yaradan çektim ve çöktüğüm yerden kalkıp kanlı elimi ona uzatarak birkaç adım attım titreyen bedenine doğru. Silahı tuttuğu eli titriyor ve eldiveninin üstüne sıçrayan kanlar titremenin de etkisiyle elinden aşağı süzülüyordu. Yutkundum.
"Çoktan birileri polise haber vermiştir. Sana yardım edeceğim. Polis gelmeden buradan kaçıp gideceksin anlaştık mı?"
Başını yana eğip çaresizce yüzüme baktı ve yalvarır gibi "Batı Yakası'na gitmek istemiyorum. Burada, şimdi ölmeyi tercih ederim." dedi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve ona adımlar atarken sakince konuştum.
"Dinle, gitmeyeceksin. Bana güven, sana yardım edeceğim."
Yaklaşan siren seslerini duyuyordum ama o duymuyor gibiydi. Ağlamaktan kendini kaybetmiş gibi bir hali vardı. Sirenler iyice yaklaştığında seslerin geldiği yöne baktı korku dolu gözleriyle ve "Geldiler! Geldiler duydun mu? Beni götürecekler." dedi ve silahın tetiğini çekti. Ateşlemek için silahı hazırlamıştı ve her an her şey büyük bir karmaşaya dönüşebilir, her şey berbat bir hal alabilirdi. "Hayır! Yapma, sakın!" diye bağırdım ve ona elimi uzattım durması için.
Sesler gittikçe yaklaşıyor ve o da gittikçe panikliyordu. Diğer sokak mavi-kırmızı ışıklarla aydınlanmaya başlamıştı bile. "Oraya gidemem!" deyip kaçmadan önce avucumun içinde soğuk bir madde hissettim ve onun koşup karanlığa karışan bedeninden gözlerimi çekip kaçmadan önce elime tutuşturduğu silaha baktım korkuyla.
Acı bir fren sesi duydum ama o yöne dönüp bakamıyordum. Yabancı bir ses işittim. Bana "Elindekini bırak ve arkandaki duvara yaslan!" diye bağırıyordu. Avuçlarımın arasındaki tabancayı tiksinircesine yere attım ve iki elimi de yukarı kaldırdım. Ben hiçbir şey yapmamış olmama rağmen neden onlara teslim oluyordum? Dilim düğümlenmiş gibiydi, hiçbir şey söyleyemiyordum. Arka arkaya iki damla gözyaşının yanağımdan süzüldüğünü hissettim.
Kaldırdığım kollarımı birisi kavramış ve beni duvara yaslıyordu. "Dua et de adam yaşasın. Yoksa senin gibi güzel bir kız Batı Yakası'nda harcanıp giderse yazık olacak." Kulaklarım uğuldamaya başlamadan önce duyduğum son cümle buydu. Bedenim, ruhum, aklım şuan tamamen şok geçiriyordu. Üçü de uyuşmuş ve kesinlikle hiçbir tepki ve karşılık veremiyorlardı.
Mavi-kırmızı ışıklar yüzüme vururken itilerek polis arabasına tıkıştırıldı bedenim. Ben bir doktordum ve bir ambulans buraya ulaşana kadar o adamın kan kaybından öleceğini çok iyi biliyordum. Yaşaması demek benim de kurtulmam demekti fakat o adama dair tek bir ümidim yoktu. Kurtulmaya dair de...
Gözlerimi kapatıp bu gecenin bir kabus olmasını ve gözlerimi açtığımda, evimde, kendi yatağımda olmayı diledim fakat öyle olmadı. Gözlerimi ürkütücü polis arabasının içinde açtım.
O an, birkaç saniye kadar o gence acıdığım için kendime lanet okudum ve ona acıdığımın kat kat fazlası kendime acıdım. Bir gencin hayatını kurtarmak için kendi hayatımı bitirmiştim.
X
PS: arkadaşlar baştan başlayıp son bölüme gelenler lütfen oy ve yorumsuz gelmeyiniz rica ediyorum not bitmiştir tşklr.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
West Coast
FanfictionSadece birkaç dakikada hayatınız hiç ummadığınız bir şekilde değişebilir mi? Peki ya hayatınızın bittiğini düşündüğünüz noktada ya hayatınız aslında yeni başlıyorsa? Doktor Bethany Davis işlemediği bir suç nedeniyle ülkenin Batı Yakası'na gönderildi...