Güneş gökyüzünde henüz yeni yükseliyordu. Saat sabah beş buçuğu biraz geçmişti, hava yeni yeni aydınlanıyordu. Sabahın sessizliğinde, dümdüz yolda yavaş yavaş ilerleyen arabanın camından bir miktar puslu ve henüz maviliğine ulaşamamış gri gökyüzünü izliyordum. Yola çıkalı yarım saati geçmişti. Alışıldığı gibi sessizdik ikimiz de. Sabah yaşadığımız kabus olayından dolayı olduğuna emindim, Zayn çok gergindi. Huzursuz ve rahatsız hissettiğini anlayabiliyordum, hareketleri, bakışları, yüzündeki ifade ve hatta nefes alıp verişi bile bunu apaçık ortaya seriyordu.
Başımı koltuğun başlığına yaslamıştım. Gökyüzünü ise yandaki pencereden izliyordum bir süredir. Şuanki ifadesi ve duygu durumu hâlâ aynı mıydı bilmiyordum. Onu biraz kendi haline bırakmak sanırım en iyisiydi. Birkaç dakika sonra araba iyice yavaşladığında ise önce başımı kaldırıp etrafa bakındım, sonra ise Zayn'e döndüm. Benim sormama fırsat vermeden "Tuvalete gireceğim. Bir şey istiyor musun içerden?" diye sordu bana. Sadece başımı iki yana salladım. Arabadan inip hızlı hızlı benzin istasyonunun marketine doğru yürümeye başladı. Hava sandığımdan daha soğuk olmalı ki üzerindeki kapüşonlunun kollarını ellerine kadar çekti ve daha sonra sanki bir an önce içeri girmek istiyormuşcasına yavaş tempoda koşmaya başladı.
O markete girip gözden kaybolduğunda başımı tekrar koltuğun başlığına yaslayıp gözlerimi kapattım. Gerçekten, hem bedenim hem ruhum tükenmiş gibi hissediyordum. Artık kabullenmiştim buradan asla kurtulamayacağımı, davam devam ediyor muydu bilmiyordum bile. Hiç kimseden haber alamıyordum. Bu durumu kabullenmek de beni psikolojik olarak hezimete uğratmıştı. Ömrümün sonuna kadar buraya mecburdum.
Arabanın camı tıklatıldığında sıçrayarak araladım gözlerimi. Zayn arabanın camına doğru eğilmiş bana bakıyordu. Pencereyi açmak için kapıdaki kolu çevirdim. "Ne oldu?" Pencereden bana sandviç ve kağıt bir bardak uzattı. "Acıkmışsındır, al." Uzanıp elindekileri alarak teşekkür ettim. Arabanın önüne doğru ilerleyip kaputun üzerinde duran kağıt bardağı aldı ve içindeki çay ya da kahve her neyse bir yudum aldı. Bir yandan da sigara içiyordu. Kendisine yemek için bir şeyler almadığını fark ettiğimde elimdeki sandviçi imiye böldüm ve kafamı camdan çıkarıp ona seslendim. Dudaklarındaki sigarasından suman çekerken bana baktı.
"Şunu da sen ye."
"İstemiyorum."
"Alır mısın şunu Zayn?" derken sesim rica eder gibi değil de emreder gibi çıkmıştı. "Aç değilim Doktor. Aç olsam kendime de alırdım." dediğinde ona gözlerimi devirdim. "Biliyorum, alırdın." Kolum hâlâ pencereden dışarı sarkıyordu ve ağrımaya başlamıştı. "Hepsini bitiremem. Çöpe mi gitsin?" Dediğimden sonra elimdeki yarım sandviçe uzanıp aldı. "Seni düşündüğümden değil merak etme. Sandviç çöpe gitmesin diye." dedim ona kolumu camdan içeri sokmadan önce. Bu sefer o bana gözlerini devirdi.
Sandviçin çöpe gitmesini istemediğimden asla değildi. Henüz hiçbir şey yememişken sigara içmesi zararlı olduğu içindi yarısını ona vermem. Sandviçi yerken bir yandan da o da yiyiyor mu diye ona bakıyordum. Benim hala bitiremediğim yarım sandviçi o üç ya da dört kere ısırıp bitirmişti bile. Elindeki peçeteyi buruşturdu ve kağıt bardakla birlikte çöpe atıp tekrar arabaya döndü.
"Ne kadar kaldı?" Daha arabaya biner binmez ona bu soruyu sormam onu sinir edebilirdi biliyordum ama umrumda değildi. "Kırk beş dakika kadar daha." dedi arabayı çalıştırırken. Tekrar yola çıkmıştık. Ben ise hâlâ o yarım sandviçi yiyordum. Dakikalar sonra bitirebilmiştim anca küçücük ekmeği. Peçeteyi buruşturup bardağın içine attım ve bardağı da kapıda bulduğum boş bir yere sokuşturdum. İnerken atacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
West Coast
FanfictionSadece birkaç dakikada hayatınız hiç ummadığınız bir şekilde değişebilir mi? Peki ya hayatınızın bittiğini düşündüğünüz noktada ya hayatınız aslında yeni başlıyorsa? Doktor Bethany Davis işlemediği bir suç nedeniyle ülkenin Batı Yakası'na gönderildi...