four

1.9K 137 89
                                    

Kaçıncı kata çıktık gerçekten bilmiyordum, eski asansörün tuşlarında kaçıncı kata basmışlardı bakmamıştım bile ama bu eski asansör sanki saatlerdir yukarı çıkıyor gibiydi. Ekranda kaçıncı katta olduğumuz yazmıyordu üstelik, ekran bozuk olmalıydı. Aslında bu binada bir asansör olduğuna şükretmeliydim. Yanımdaki kızlarla ayrıldığımız binanın yaklaşık olarak on metre kadar karşısında kalan büyük ve çok pencereli binaya girerken binanın tavanın üzerime çökecek olmasından korkmuştum. Bina çok eskiydi, bu bariz olarak belli olan bir şeydi fakat neden bir tadilat yapıp elden geçirmiyorlardı ki? Ülkenin yöneticileri Batı Yakası ile ilgilenmiyordu evet, bunu gayet iyi biliyordum. Onlar için her şeyden önemli olan tek bölge çiftçi ve köylülerin yaşadığı İç Bölge'ydi. Bilirsiniz onlar üretir, üretir ve üretir yöneticiler ise onları sömürür, sömürür ve sömürürdü. Ama Batı Yakası da ülkeye ait bir bölge ise ve üstelik burada azımsanmayacak kadar fazla insan yaşıyorsa buranın da biraz ilgiye ve bakıma ihtiyacı kesinlikle vardı.

Sonunda eski asansör sarsılarak durduğunda "Nihayet." diye iç geçirdim ama bunu sanırım sadece ben duymuştum. İsimlerinin Tiffany ve Fiona olduğunu artık bildiğim kızlar açılan kapıdan geçip asansörden çıktıklarında annesini takip eden ördek yavrusu gibi peşlerinden gidiyordum. Upuzun bir koridora girdiğimizde kızıl saçlı olan -hangisinin adının ne olduğunu bilmiyorum- yürümeye devam ederken aynı zamanda omzumun üstünden başını hafif arkaya, bana döndürerek "Burası sana hiç hoş gelmeyebilir, bina biraz eski biliyorum ama bir süre sonra alışıyorsun, gerçekten." diyerek içten ve samimi bir gülümseme bahşetti.

Biraz?

Oldukça aşırı eski demek istediğini ama kibarlaştırdığını farzettim.

"Ah evet, işte. Burası odan. Sana birkaç eşya göndeririz. Birkaç gün içinde de evinden eşyalarını getirebilirsin."

Aklımı kurcalayan soru sayısı ikiye yükselmişti. Öncelikle birincisi, bu kız neden bu kadar iyi ve samimi davranıyordu? Yani benim için Batı Yakası asabi, ukala, arsız, küstah ve sayabileceğim daha birçok hoş olmayan özelliklere sahip insanlarla dolu olan bir yerdi. Buradaki insanların ne tip kişiler olduğunu hepimiz duyuyor ve biliyorduk. İkinci sorum ise, madem evimden eşya alabiliyordum o iki ahmak polis memurunun sessiz ve yol arkadaşım olanı neden eşyalarımı alıp almayacağımı sorduğumda bana burada yeni eşya vereceklerini söyleyip kendi eşyalarımı almama izin vermemişti? Ben yeni eşya istemiyordum, kendi eşyalarım bana burada kalacağım kısa(!) süre için yeterdi bence.

"Girmeyecek misin?"

İçine daldığım sorularla dolu düşünce dünyamdan beni soyutlayan kızıl saçlı kızın sesi olmuştu. Başımı aşağı yukarı sallarken buldum kendimi. Bunu neden yaptığıma dair bir fikrim yokru. Açılan kapıdan içeri girmeden önce "Teşekkür ederim Fiona." dediğimde gülümsedi ve "Tiffany." diye düzeltti.

"Ah ben...özür dilerim."

"Önemi yok ve rica ederim. Eşyalarını göndereceğim."

Ona buruk bir gülümseme sundum elimi kapının kenarına koyarken. İyi günler dileğine karşılık iyi günler diledim ben de ona ve içeri girdim onlar uzaklaşırken. Yanındaki kızın neden konuşmadığını hala anlamamıştım.

"Yeni mi geldin?"

Arkamda duyduğum ince bir kız sesi beni ürküttüğünde yavaşça arkamı döndüm karanlık odada. İçeride hiçbir ışık yoktu fakat odada olan bir vardı, az önce benimle konuşmuştu.

"Ah özür dilerim, bir saniye." Sesini tekrar duyduktan bir saniye sonra oda gece lambasının sarı ve loş ışığı ile aydınlandı. Penceredeki koyu renkli perdeler kapalıydı, içeri pencereden ışık giremiyordu. O da bu yüzden gece lambasını yakıp onu görmemi sağlamıştı. Mavi, uzun saçlarına baktım yüzüne bakmadan önce çünkü saçları ondan daha fazla dikkat çekiyordu.

West CoastHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin